Değerli Okurlar! Dünya ekonomi revizyonunu gerçekleştirirken biz ülke olarak, devlet olarak kendi halkımıza kriz tanımı öğretmenin ötesine gidemediğimizi düşünüyorum. Türk halkına öğretilen bir ekonomik kriz tanımı vardır, devalüasyon olmadıkça kriz yaşanmaz ve eğer kur ayarlaması yapılmazsa ekonomi her zaman yaşanabilir konumdadır.

 Ne zaman ki devalüasyon olur, o zaman bu ekonomi ve mevcut hükümet çekilmez hale gelir, yarından tezi yok kellesi vurulmalıdır! Bu algılama öyle bir gerçeğe dönüşmüş ki darbeler ve muhtıralar dışında hemen hemen bütün iktidarları devalüasyonlar indirmiş. Peki, bu doğru mudur? Yani bizim kriz dediğimiz her şey kriz midir ya da yaşanabilir gördüğümüz (hükümetten memnun kaldığımız!) ekonomi gerçekten katlanılabilir düzeyde midir?

 Kanımca Dünya ekonomi tarihinde iki büyük kriz yaşanmıştır. Bunlardan birincisi, 1929 büyük buhran. Stagflasyon krizi diyebileceğimiz bu buhranda enflasyon ile durgunluk birlikte yaşanmıştır. Buhranın etkisiyle Dünya ticareti hacim olarak üçte bir, değer olarak üçte iki oranında azalmıştır. Ülke ekonomilerinde, korumacı politikalar ve içe dönük uygulamalar egemen olmuştur. Ekonominin tam istihdamda dengeye geleceğini söyleyen ve müdahaleye katı bir şekilde karşı çıkan Adam SMİTH’in klasik iktisadı çökmüştür. Bu öyle bir kriz olmuştur ki, devalüasyon dediğimiz olgu mevzu bahis bile değildir, çünkü dünyada ayar yapılacak bir ekonomi kalmamıştır.

 İkincisi, 1974 yılında Arap-İsrail savaşı neticesinde yaşanan petrol krizi, petrol üreten ülkelerin petrolün varil fiyatını 1 yılda 4 kat artırmaları (2.59 dolardan 11,65 dolara) dünyada bir panik havası yaratmıştı. Dolayısıyla maliyetler çok hızlı bir şekilde artmıştı. Bu olayda bir maliyet enflasyonunu beraberinde getirmiş, bu gelişmeler neticesinde ise maliye politikası ile müdahaleci bir ekonomi anlayışını benimseyen ve eksik istihdamın varlığını kabul eden Keynesyen ekonomi çökmüştü.

 Maliye politikasının yalnız başına anlam ifade etmeyeceğini söyleyen monetaristler (parasalcılar) para arzının ayarlanması gerektiğini söylemişler ve petrol krizini aşmanın yolunu dünya’ya bu şekilde benimsetmişlerdir. Bu iki büyük ekonomik kriz dünya ekonomisinde yapısal değişiklere sebep olmuş, ülkelerin uyguladıkları ekonomi politikaları en faydalısına doğru değişim eğilimine girmiştir.

 Türkiye özeline baktığımızda ise yaşanılan bütün krizlerden yalnızca devalüasyon marifeti ile çıkmaya çalışmıştır. Destekleyici politikaları uygulamakta ya başarısız olmuştur ya da siyasi istikrarsızlık nedeniyle uygulayamamıştır. İşte bugünlerde Dünya ekonomi revizyonunu gerçekleştirirken biz ne yazık ki kendi halkımıza kriz tanımı öğretmenin ötesine gidemedik. İlk devalüasyon yaptığımızda yıl 1946, uyguladığımız ekonomi politikası neydi, bilen yok. Daha sonra Menderes hükümeti yine bir devalüasyon uygulanan ekonomi politikası neydi? Liberalizm.

Hâlbuki bu politika 1929 da iflas etmiş ama biz hala medet umuyoruz. Peşine barajlar fatihi! Demirel; yine kriz, uygulanan ekonomi politikası neydi, ‘’planlı ekonomi’’ bu sefer siyasal çalkantılar 68 kuşağı muhtıra vesaire…Elde var hiç. Karaoğlan başa geliyor uyguladığı ekonomi politikasını anlatan hala yok, sadece bahsedilen bir şey var o da‘’Karaborsa’’. 24 Ocak kararlarını açıklayan Özal, ihtilalin etkisi ile hiçbir başarı elde edemiyor. Özal’ın diğerlerinden en büyük farkı şurada ortaya çıkıyor. Dünya ayarında bir ekonomi politikasını ATATÜRK’TEN sonra uygulamaya çalışan ilk lider. Başbakan olduğu yıllarda ABD’de uygulanan arz yönlü iktisat politikasını uygulamaya çalışmıştır. Bu politika özellikle vergi ile denge sağlamaya çalışmıştır yine KDV ile Türkiye bu süreçte tanışmıştır. Özal bu yenilenmeyi sağlarken, yapısal dönüşümler gerçekleştiren Türkiye’de dış borç almış başını gitmiştir. Özal döneminin sonunda (1990) ihracatın ithalatı karşılama oranı %58’e düşmüştü. Neticede Özal’ın kontrolünü sağlayamadığı yenilikçi ekonomi politikaları ardında büyük bir cari açığı hediye bırakmıştır.

Dünyada ki ekonomi anlayışı ve kriz yönetimi örneklerle sabit, bizde ki ekonomi (sizlik) anlayışı ve kriz yönetimi de ne yazık ki yaşanmışlıklarla ortada. Şunu belirtmek isterim ki genel hatlarıyla çizdiğimiz bu Dünya-Türkiye tablosu detaylandırdığımızda da çok fazla bir değişkenlik göstermez. Batılı hükümetler eldeki verileri ve yaşadığı krizleri ekonomik kalkınmanın bir nevi panzehiri için kullanırken, bizim hükümetlerimiz devalüasyon hamleleri dışında hiçbir büyüme hamlesine imza atamamışlardır. Türk halkı ve hükümetleri ekonomide beyinsel dönüşüm uygulamak zorundadır. Bugün Türk ekonomisi; yüksek miktardaki cari açığını dolara dayamış işsizlik özellikle de genç işsizlik hayli artmış olduğu bu güzelim ülkede kriz demek için hala devalüasyonu bekliyoruz. Şunu iyice anlamamız gerekli kur ayarlaması bir sonuçtur ve beklide son kurşundur.

Değerli okurlar! Hal ve vaziyet ortada iken sormak gerekir: Acaba halkımız kurtuluşu nereden ve nasıl umacaktır? Bu durumdan kurtuluşun birçok reçetesi olabilir ancak, sahsi görüşüm; Türkiye özelinde uygulanacak tek tedavi vardır, o da MİLLETE AİT BİR SERMAYE yaratmaktır. Eldeki imkânları ÜRETİME SEVK ETMEKTİR. O halde cesur olmanın vaktidir. Adı kriz olmayan bu ekonomik bunalımdan çıkmak için statükoyu bozmak gerekir. Dönen tekere çomak sokma zamanıdır. Eh bizden bu kadar. Gerisi bu ülkeyi yönetenlerindir. Krizsiz günler dileğiyle. Hoşca kalın, dostça kalın, sağlıklı kalın!