Değerli Okurlar! Aslında doğumla, aynı zamanda ölüm de başlar. Neden derseniz! Çünkü son günümüz, doğmuş olmanın da bir sonucudur. Aslında dünyaya geldiğimiz gün, ölüm sürecine de girmiş oluyoruz. O halde  ölüm, yaratılışın son şartıdır. Bu anlayışla, yorgunluğu yapan son adım değildir. Ancak, son adımda yorgunluk, sadece ortaya çıkar. “Montaigne” öyle diyor. İnsanı saran stres, bir hastalıktır. Stresi hazırlayan sebep ise, sosyal çevremizdir. Sağlığın önemli kuralı ise: İnsanı sevmek ve ona zarar vermekten kaçınmaktır. Bunun için EĞİTİM esastır. Aklı ve düşünce gücünü öne almaktır. İş gerginliği, ev gerginliği, stresin ana kaynakları değil midir? Yapılan her işe “Hayır” diyen, somurtarak çatık kaşla bakan, gülmesini bilmeyen yönetici, çevresini de yıpratmaz mı? Kendi çevresini sevmeyen, herkese isteksiz ve şüphe ile bakan yetkili de, stres yaratır. Keza boğazına kadar borca batan, yarını göremeyen insan da, yakınlarını rahatsız eder, onları da strese sürüklemez mi?

  Elbette yaşamın, duygu üzerine kurulduğunu düşünenlerdenim. O halde insanlara, sevecen bir gözle bakmalı, iyi düşünmeli,  düşünürken de, bilgiden ve deneyimlerden yararlanmamız, kendimizi kontrol etmesini de bilmeliyiz. Kapılarımızı da özveriye açmalıyız ve kendimizi, kendi aynamızda görmeye alışmalıyız. Kim ne derse desin sıkça değişen ekonomik ve sosyal ilişkiler, kişileri elbette yoruyor. Bu da kalp krizlerine kadar uzanıyor.  O zaman, ayağımızı yorganımıza göre uzatmalı, borçları arttırmamalı, olumlu/olumsuz gelişmeleri, akıllı bir yöne çekmeye de alışmamız gerekmez mi?

 İnsanların “Öğüt” tutması, önemli bir özelliktir. Ama, insanların çoğu, öğüte aldırmıyor. Yüce Kitap, öğüt modelinde ısrar ediyor. Öğüt ver… Öğüt, yararlı olabilir diyor. Gâşiye suresinin 21.nci -22.nci ayetleri (mealen) şöyle buyuruyor: “O halde (Resûlüm) öğüt ver. Çünkü sen, ancak öğüt vericisin. İnsanların üzerinde zorba değilsin” derken, Hz. Resûlün baskıcı olmadığını söylüyor. İnkâr edip yüz çevirenlere gelince, Allah onları kendisi cezalandıracaktır. Hesap sormak yetkisi ise, sadece yüce Allaha (C.C.) aittir, diye açıklıyor.

Yine  ne yazık ki: İman edenler azınlıktadır. Hûd suresinin 40.ncı ayeti (mealen) şöyle sitem ediyor: “İman edenler, bir azınlıktır” diyor. Seb’e suresinin 16.ncı ayeti de (mealen): “Kullarımdan şükredenler azınlıktadır” diye buyuruyor. Bakara suresinin 243.ncü ayeti de (mealen) şöyle açıklıyor: “Halkın çoğunluğu şükretmiyor” diyerek din adamlarına bilim ışığında sorumluluk yüklüyor… İnandırıcı etkinlik istiyor. Bütün bunlar, ne anlama geliyor? Bunlar, EĞİTİMİN NOKSAN OLDUĞUNU gösteriyor.  Bir insanın kendini tanıması kadar güzel bir mertebe  olabilir mi? Elbette olamaz. Zihniyet denilen şey: Ortak düşüncelerin bileşkesidir. Ortak düşüncelerin ürününe zihniyet deniliyor. Her hizmet, dünya ve insanlar için yapılır. Bilimin özeti de budur.  Hurafe ve gizli kapaklı duyguların, kişisel çıkarlı eylemlerin ve bu yolda yürütülen çekişmelerin kimseye bir faydası yoktur. Yüce Allah, insan kendini iyi yönetsin diye, ona akıl vermiştir. Bunun için de, bilimin yolunu göstermiştir. Yüce Kur’anda, Zümer suresinin 9.ncu ayeti (mealen) şöyle açıklıyor: “ (Ey Resûlüm) de ki, hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?” diyerek BİLİMİN AYDIN YOLUNU göstermiştir. BİLİM İSE, KİN VE NEFRET GÜTMEZ… KUTUPLAŞMA VE HİZİPÇİLİK ORTAMI YARATMAZ…ANCAK, GERÇEĞİ ARAR…Onu bulmaya çalışır…Ve insanları aydınlatır.

Bakınız! Üzerinde yaşadığımız topraklar, seçkin bir tarihin hazineleriyle doludur. Bu hazineleri işleyen İLİM VE TEKNOLOJİ, toplumu daha üstün bir yaşam düzeyine taşır. HALKIN BEKLENTİLERİNİ GÜNDEME GETİRMESİNİ BİLEN DİN VE SİYASET ADAMLARI, EN GEREKLİ OLAN GÖREVİ YAPMIŞ OLURLAR. Yüce Kur’an’da, Hac suresinin 78.nci ayeti (mealen) çok önemli bir vurgu ile geliyor: “Allah uğrunda, hakkını vererek canla başla çalışınız. O, sizi ne güzel seçti. Din bağlamında da, üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi” diyerek daha üstünlüğe ve önde olmaya çağırıyor. Din, birlik ve dirlik isterken, neden siyasal baltalarla parçalara bölünerek birbirimizden kopuk oluyoruz? Bugün, ilköğretim okullarıyla liselerde 20 milyona yakın öğrenci okuyor. Onlar hızla geliyor. Bizden iş ve aş isteyecekler. Onları kim düşünüyor? Unutmayınız ki: Biz, topluluk halinde yaşıyoruz. O halde, TOPLUM İÇİN GERÇEKTEN YARARLI OLAN BİR ŞEY, KİŞİ İÇİN DE YARARLIDIR. Gerçekten sorgulamak gerekir. Acaba geriliğin stresini, başka türlü nasıl aşarız? Tekrar vurgulamak istiyorum: Bu dünyada, kimse kimseyi değil, ancak, herkes kendi kendini adam  etmelidir. Adam olmaksa, kendini bilmekle başlar. İnsanların ne kendileri, ne de hayatları, arşınla ölçülemez. Acaba yanlış mı düşünüyorum? Hoşça kalın dostça kalın!