Sabah saatleriydi,  simsiyah bulutlarla kaplı gökyüzünün kasveti insanın içine işliyor,  ince ince yağan yağmur şehri yavaş yavaş ıslatıyordu. “Ahmak” olmamak adına kafasına geçirdiği siyah kapüşonun iki tarafından sarkan parçaları adamın yüzünü kapatıyor, etrafını görmesini engelliyordu. Sol omuzundaki fotoğraf makinası, sağ elindeki bilgisayar çantasıyla birlikte “donanımlı biri” izlenimini  veren adam sağına solunu görmek için namazda selam verir gibi hareketler yaparak ilerliyordu.  

Hükümet konağının önünde durdu,  çift taraflı işleyen yoldan karşıya geçmek  için birkaç hamle yaptı ama ne bir trafik ışığı nede yaya geçidi olmadığı için önceden geliştirdiği yöntemlere başvurmak zorunda kaldı… Şoförlerle göz temasına geçme tekniğini kullanarak oluşturduğu boşluktan hızlı adımlarla karşıya geçti. Köşede yıllardır ne yapılan nede yıkılan binanın, onun kadar olmasa da yıprak kaldırımına çevik bir sıçrama harekiyle çıkıverdi. Yürürken aklında gün boyunca yapacağı işleri sıraya koyuyordu, “Ahmet beyle görüşülecek,  Fidan hanımla röportaj, muhasebeci….” Derken kaldırımlarda görmeye pek yabancı olmadığı  ama yine de sahaya atılan yabancı madde muamelesini hak eden bir nesne gözünün önünde  belirdi, üzerinden atlayamaz, altından geçemezdi, mecburen yola indi ve yanından yürümeye başladı  ama bu sefer aynı  dertten muzdarip olan ve aynı taktiği uygulayarak yoluna devam eden insanlarla karşı karşıya geldi, mecburen birinin kenara çekilmesi gerekiyordu.. Kendini centilmen biri olarak nitelendirdiği için karşıdan gelenlere yol vererek sorunu çözdü ve  hemen kaldırıma geri döndü ve durdu, arkasını döndü,  o nesneye bakarak ; “Kim buraya böyle bırakabilir ki arabasını? Ne kadar saygısızca?” dedi.  Şikayet etmek için yeltendi ama daha önceki tecrübeleri  buna yapmasına izin vermedi, “Amaaan!  şimdi polis zabıtanın, zabıta polisin işi diyecek, o muydu, bu muydu uğraş dur”  dedi  ve yoluna devam etti.

Kaldırımdaki zerzevatlardan slalom yapan kayakçı edasıyla kurtula kurtula ilerlerken birden yavaşladı,  gözleri olduğunun iki misli kadar açıldı… Resmi elbiseli bir polis memuru kaldırıma attığı tahta sandalyede  eline tutuşturulan çayı ile karşısında oturuyordu. “Tamaamm… İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir” dedi ve yaklaştı amacı aracını kaldırıma park eden kişiyi şikayet etmekti. Polis memurunun keyifli olduğu her halinden belliydi , çisil çisil yağan yağmurda sıcak çayını yudumlarken yüzünün aldığı hal biraz korkuttu onu, bir çuval inciri berbat edeceğinin farkındaydı. Bir ara   “Hiç oralı olmayayım, bir tek ben miyim canım bu düzene çomak sokacak deli, boşveeeer” diye düşündü ama kayıtsız kalamadı, iki-üç adım daha atarak polis memurunun karşına geldi ve ;

- “ Selamün Aleyküm memur bey”  dedi.

Polis memuru ilk önce oralı olmadı, çayından bir yudum daha aldı, baktı ki adam cevap bekliyor, "Aleyküm Selam"  dedi ama hareketleri ve söyleyiş tarzı karşısındakine  “sabah sabah bir çay bile içirmiyorsunuz be, bu nedir yaa..”  mesajını vermek için gayet yeterliydi.  

Adam kaldırıma park edilmiş arabayı göstererek  sordu;

- “Memur bey sizce bu yapılan doğru mu?”.

Çayından bir yudum daha alan polis memuru karşısındaki adamın bir o eline bir öbür eline bir omuzundaki fotoğraf makinesine en sonda da yüzüne uzun uzun baktı ve soruya;

-  “Sana ne zararı var kardeşim?” Sorusuyla cevap verdi.

 Böyle bir cevabı bir polis memurundan hiç beklemeyen adam hayal kırıklığına uğradı ama cevap vermesi hatta bu duruma müdahale edilmesini istemesi gerekiyordu, öyle yaptı.

- “Sadece bana değil memur bey, herkese zararı var. Bakın insanlar kaldırımda yürüyemiyor mecburen yola inmeleri gerekiyor, Allah muhafaza onlar yoldayken bir kaza olsa…”

 Polis memuru aldığı cevabın sonrasında adamı baştan aşağı tekrar süzdü, düşündü, düşündü, düşündü.. en sonunda;

- “Tamam kardeşim sen git, ben çaresine bakarım” dedi.

Adam, hiç  de inandırıcı olmayan bu cümle kurgusunu “anladım hiçbir şey yapmayacaksınız ve beni başınızdan savmak için böyle diyorsunuz” şeklinde algıladı ama o da uğraşmak istemedi. En azından hiç tepki vermemekten iyidir diye düşünerek kendini teselli etti ve oradan sessizce ayrıldı...