Aydın, “2011 yılında Uşak Üniversitesi tarafından Ulubey kanyonunda yapılan araştırmada Dokuzsele çayı ile sulanan mısır, fasülye, pancar ve ayçiçeklerin genetik yapılarının bozulduğu,bu nedenle Dokuzsele Çayı suyunun tarımsal sulamada kullanılmaması gerektiği” yönünde bir rapor hazırlandığını, Büyük Menderes Nehri havzasında doğal yaşamın ve insan yaşamının havzadaki illerin evsel ve sanayi atıkları yüzünden her geçen gün tehlikeye girdiğini kaydetti.

“KİRLİLİĞİN EN BÜYÜK NEDENİ UŞAK VE DENİZLİ’DE BULUNAN SANAYİ KURULUŞLARI”

Büyük Menderes Nehri Havzası Söke bölümünde geçen hafta yaşanan milyonlarca balık ve bu balıkları yiyen martı ve diğer canlıların ölümü ile ilgili yankılar ve tepkiler bitmiyor.

Germencik Çevre ve Doğa Derneği Sözcüsü Dr. Metin Aydın, son açıklamasında, endüstriyel kirliliğin en büyük nedenleri arasında Uşak ve Denizli illerindeki sanayi kuruluşlarını gösterdi..

Büyük Menderes havzası toprakların yüzde 88’ni Denizli, Aydın, Uşak ve Afyon il toprakları oluşturduğunu hatırlatan Aydın, “ Havzanın yüzde 44’nü tarım arazileri oluşturmakta olup Türkiye’deki incirin yüzde 65’i, kestanenin yüzde 31’i, zeytinin yüzde 20’i bu havza topraklarında üretilmektedir. Havzada su yüzde 79 oranında tarım, yüzde 21 oranında endüstri ve evsel amaçlı kullanılmaktadır” dedi.

Aydın açıklamasına şu korkunç saptamalarla devam etti: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığına göre işletmelerin 30 m3/gün’den fazla atık suyu çevreye bırakmaları yasak olmasına rağmen Menderes havzasında yer alan belediye ve sanayi kuruluşları kırk yılı aşkın süredir atık sularını derelere ve çaylara bırakmaktadır. Büyük Menderes nehrini kirleten unsurlar evsel atıklar-sanayi atıkları(deri,tekstil,zeytin)-aşırı gübre ve ilaçlama-jeotermal akışkanlar-maden ocakları-plansız kentleşmedir.

Havzadaki inorganik su kirliliğin yüzde 82’i kentsel, organik su kirliliğin yüzde 51’i endüstriyel atıksulara bağlı oluşmaktadır.Endüstriyel kirliliğin yüzde 88 sebebi Denizli ve Uşak illeri sanayi kuruluşlarıdır.

2013 yılı Doğal Yaşamı Koruma Vakfı’nın Menderes nehri kirlilik araştırmasında Dokuzsele çayının Uşak, Bölme, Omurca ve Ulubey bölümleri ile Banaz çayının Avgan yerleşim yerleri sularında, Denizli Çüruksu çayında, Aydın ili Yenipazar, Kuyucak, Bozdoğan, Çine’de yer alan Menderes nehri ve kollarındaki sularda şiddetli organik kirlilik saptandı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “2017 yılı Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporuna” göre Dokuzsele çayı 4’cü, Banaz çayı 3’cü, Hamam çayı 3’cü ,Çürüksu çayı 4’cü sınıf su kirliliği içermektedir.

Tüm bu kirliliklere bağlı olarak bugün Büyük Menderes nehri Türkiye’nin en kirli 3’cü nehri haline gelmiştir. Menderes nehir suları inorganik kirlilik bakımından 3’cü, organik ve sülfat kirliliği bakımından ise 4’cü sınıf su kalitesine sahiptir. Menderes nehrindeki inorganik ve organik su kirliliği daha çok evsel ve sanayi atıksularına, sülfat kirliliği ise daha çok maden atıklarına bağlı meydana gelmektedir.

DOKUZSELE ÇAYI İLE SULANAN MISIR, FASÜLYE, PANCAR VE AYÇİÇEKLERİ KANSEREROJEN OLDU

2004 ve 2008 yıllarında Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) tarafından Feslek Regülatörü-Büyük Menderes Köprüsü-Çine çayı Menderes dökülme noktası ve Koçarlı noktası Büyük Menderes sularında yapılan bilimsel çalışmalarda Menderes nehir sularının bitkilerin genetik yapısını bozduğu, tarımsal ürünlerin sağlıklı ürün vasfını kaybettiği, bu ürünlerin insanlar tarafından tüketilmesi halinde insanların sağlıklarını kaybedebileceği saptanmıştır.

2006 yılında ADÜ tarafından Menderes nehrine deşarj edilen ‘fabrika atıksuları” ile “Nazilli ilçesi belediye atıksuları” ile yapılan çalışmalarda bu atıksuların bitkilerin genetik yapısını bozduğu,tarımsal sulamada kullanılmaması gerektiği saptanmıştır.

2011 yılında Uşak Üniversitesi tarafından Ulubey kanyonunda yapılan araştırmada Dokuzsele çayı ile sulanan mısır, fasülye, pancar ve ayçiçeklerin genetik yapılarının bozulduğu,bu nedenle Dokuzsele çay suyunun tarımsal sulamada kullanılmaması gerektiği belirtildi.

Türkiye Atom Enerji Kurumunun yayınladığı “Türkiye Çevresel Radyoaktivite Atlasında” Uşak merkez ile Eşme arası topraklarda Toryum radyonükleiti seviyesi Türkiye ortalama seviyesinden, Aydın’da Koçarlı-Karpuzlu-Bozdoğan hattındaki topraklar ile Buharkent-Köşk-Efeler-Germencik hattındaki topraklarda Radon ve Potasyum-40 seviyeleri Türkiye ortalama seviyesinden fazla bulunmuştur. Yine aynı çalışmada Büyük Menderes nehir sularında alfa ve beta radyonükleiti seviyeleri Türkiye ortalama seviyelerinden fazla bulunmuştur. Uşak’taki fazla radyonükleitin sebebi madenler ve Eşme Kışladağ altın madeni iken , Aydın’daki radyonükleit seviyelerindeki fazlalığın sebebi Beşparmak dağlarındaki maden ocakları ve Aydın ovasındaki jeotermal santrallerdir.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2017 yılında Gediz havzasında yeraltı sularında yaptığı araştırmada arsenik seviyesini normalin 300 katı fazla saptamış ve bunun sebebinin madenler ve jeotermaller olduğunu belirtmiştir. Fakat ne yazıkki aynı bakanlık Türkiye’de en fazla jeotermal santralin bulunduğu Aydın’da Menderes havzası yeraltı su kirliliği ile ilgili her hangi bir araştırma yapmamış veya yaptı ise açıklamıyor.

Tüm bu bilimsel araştırmalar Menderes nehir sularının kirli ve zehirli olduğunu,

kesinlikle tarımsal sulamada kullanılmaması gerektiğini, kullanılırsa besin kaynakları yolu ile insanlar dahil tüm canlıların sağlıklarını tehlikeye sokacağını, kanserojen ve öldürücü olacağını göstermektedir

KİRLİLİK YÜZÜNDEN EN ÇOK ULUBEY KARAHALLI BANAZ VE SİVASLILAR ÖLÜYOR

Bugün Büyük Menderes havzasındaki su,toprak ve tarımsal ürünlerdeki kirlilik seviyeleri yaşamla bağdaşmayacak düzeylerde, havzada ölüme sebep olan hastalıklar-kanserler-toplam ölümler-bebek ölümleri-beş yaş altı çocuk ölümleri-anne ölümleri Türkiye ortalamasından daha fazladır.

TÜİK’in yayınladığı Türkiye ölüm sayılarına baktığımızda Aydın ve Uşak illerinde nüfus başı en fazla ölümlerin Uşak’ta Dokuzsele ve Banaz çayına en yakın yerleşim yerleri olan Ulubey-Karahallı-Banaz ve Sıvaslı’da, Aydın’da ise Büyük Menderes nehir sularında en şiddetli organik kirliliğin ölçüldüğü en yakın yerleşim yerleri olan Yenipazar-Bozdoğan-Kuyucak-Koçarlı ve Çine’de olduğu saptanmıştır.

Büyük Menderes nehrindeki kirlilik, kirliliğe bağlı zarar ve canlı ölümleri her geçen gün artarken Menderes nehrinin Ege Denizi’ne döküldüğü Söke bölümünde Mayıs ayının 3’cü haftasında toplu balık ölümleri görüldü. Burada Menderes nehrinin 6-7 km’lik bölümünde, kanallarda ve azmaklarda 3-4 gün devam eden süreç içinde milyonlarca balık ve diğer canlılar toplu şekilde öldü. Menderes nehrinde balıklar dahil tüm canlı varlıkların adete kökü kazındı, nehir ölüm akar haline geldi. Balık ölülerini yiyen martılar ölmeye başladı ve Menderes havzası boylu boyunca leş kokar hale geldi. Menderes nehrinde toplu balık ölümlerine sebep olan kirlilik havzanın ekosistemine de ciddi zararlar vermiştir. Bilim adamlarının yaptığı ilk açıklamalara göre Menderes nehrinde ekosistemin eski haline gelmesi yıllar alacaktır. Aydın valiliği, Aydın Çevre Müdürlüğü, Aydın Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü her zaman yaptıkları gibi kirlilik ve toplu balık ölümleri yapan sebebin belli olmadığını, gerekli araştırmaları yapacaklarını, suçlular hakkında cezai müeyyide uygulayacaklarını belirttiler.

Büyük Menderes havzasında olan toplu balık ölümleri ilk değildir. Her yıl ve her gün Menderes nehrinin değişik bölümlerinde balık ölümleri ve zehirlenmeler olmaktadır. Söke’de olan balık ölümlerinin farkı çok daha büyük boyutlu olması, daha uzun sürmesi ve ulusal kamuoyuna taşınmasıdır.

Germencik Çevre ve Doğa Derneği (GERÇED) olarak Aydın’da yaşanan çevre kirliliğinden, kirliliğin ulaştığı boyuttan, toplu canlı ölümlerinden, Büyük Menderes havzasındaki ekosistemin zarar görmesinden bugünümüz ve geleceğimiz adına endişeliyiz,korkuyoruz.

GERÇED olarak Büyük Menderes Havzasında kirlilik oluşturan unsurların çok net şekilde belli olduğunu biliyoruz. Yapılan bilimsel çalışmalar ve yaşanan toplu çevre katliamları, ölümler bunun göstergeleridir.

GERÇED olarak üzüntülüyüz, acılıyız. Büyük Menderes Havzası olarak toplu şekilde yok oluşa sürükleniyoruz. Kirlilik ve ölüm Büyük Menderes havzasının ortak kaderi değildir ve olmamalıdır. Hiç bir gerekçe bunu haklı kılamaz ve halka dayatıp, kabul ettiremez.

GERÇED olarak Büyük Menderes havzasında toplu yok oluşa giden yoldaki son çıkış öncesi gibi tüm kesimleri uyarıyor ve göreve davet ediyoruz.

TBMM ve Bakanlıklar, Büyük Menderes Havzası valilik ve ilgili müdürlükler, belediyeler, halklar, seçilmişler ile bir araya gelip havzayı kirleten tüm unsurlara karşı ortak tepki ve duyarlılık göstermek, soruna acilen çözüm bulmak zorunda. Büyük Menderes havzasındaki kirlilik ve toplu ölümler cezai işlemlerle sona erdirilecek boyutu çoktan geçmiştir.Aydın uzun süredir jeotermallerin çıkardığı zehirli gazlara bağlı olarak çürük yumurta kokuyordu. Şimdi ise yıllardır yapılmayan çalışmalar ve alınmayan önlemler nedeni ile toplu canlı ölümlerine bağlı olarak leş kokar hale geldi.”

Zehirli sularla tarımsal sulama yapıldığını fotoğraflarla kanıtladılar

Uşaklılar da Germencik Çevre ve Doğa Derneği Sözcüsü Dr. Metin Aydın, Uşak’tan doğarak Büyük Menderes Nehrine kadar uzanan Dokuz Sele Çayı’nın suyundan tarımsal sulama yapılmasının derhal yasaklanması talebine destek verdi.

Aydın’ın bu zehirli sularla yetişen tarım ürünlerinin genetik mutasyona uğrayarak, bunları tüketen insanlar üzerinde kanserojen etkisi yarattığı ve Uşak’ta Dokuzsele çayı havzasında insan ölümlerinin arttığı iddiasını adeta doğrulayan görüntüler Uşaklılardan geldi.

Yıllardır çevreye yaydığı pis koku ve zehirli sularla gündeme gelen Karahasan Boğazından yükselen kötü koku dayanılmaz derecede. Zehir saçan suyla yapılan tarım da insan sağlığını tehdit ediyor.

Uşak’ta son yıllarda çevre ile ilgili alınan birçok önemle rağmen, bazı bölgelerde çevre felaketi yaşanmaya devam ediyor. Uşak Tanıtım ve Kültür Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Alp Arslan Dur, Merkeze bağlı Karahasan Köyünden geçen Dokuz Sele Çayının zehirli sularıyla tarım yapıldığını ve insan sağlığının tehlikeye atıldığını öne sürdü.

“DOKUZ SELE ÇAYI ZEHİR SAÇIYOR VE BU ZEHİRLERİ BİZE YEDİRİYORLAR”

Karahasan köyü sınırları içersinden geçen Dokuzsele çayının  insan sağlığını tehdit ettiğini ve tabiatı yok ettiğini kaydeden Dur, yetkililerden bir an önce önlem almalarını istedi.

Tarihi Karahasan köprüsünü Dernek yönetim kurulu üyeleri ile ziyaret ettiklerini belirten Dur, “Karşılaştığımız manzara ile şok olduk desek yeridir. Köprü bakımsızlıktan yıkılmak üzere üstüne üstlük Çanlı tabakhanenin atıkları batak haline döndürmüş güzelim tabiatı. Çanlı Tabakhanenin kimyasal ve kirli atıkları Dokuzsele çayı vasıtası ile Karahasan köyü sınırları içinden giden kirli su çok ağır ve kötü kokuyor. Dernek üyemiz yazar Mehmet Keyvanoğlu rahatsızlanarak kustu. Köylüler de bu kötü kokudan rahatsız ve ellerinden gelen bir şey olmadığını ilettiler” şeklinde yakındı.

DUR’DAN KORKUNÇ İDDİA; “ZEHİRLİ SU İLE TARIM YAPILIYOR”

Dere kenarında bataklık biçiminde tabakalar oluştuğunu belirten Dur, bu durumun insan sağlığı yönünden büyük tehlike oluşturduğuna dikkat çekti. Dur açıklamasının bu bölümünde korkunç bir iddiada bulunarak, zehir saçan bu sulardan tarım yapıldığını ve insanların bu tarımsal ürünleri tüketerek ölüme yaklaştıklarını belirtti.

Gezileri sırasında zehirli sularla tarım yapıldığını fotoğraflarla belgelediklerini söyleyen Dur, “Dere kenarındaki mısır tarlalarına, tarla sahibi tarafından dereden pancar motoru ile atık su çektirilip mahsulün sulanması sağlanıyor. Ürün yakın zamanda sofralarımıza ve önümüze gelecek. Vatandaş ise bilmeyerek sofrasında zehir yiyecek. Bunun vebalini kimse ödeyemez. Kimsenin insan sağlığı ile oynamaya hakkı yoktur. Zehir tarlalarının sahipleri uyarılmalıdır. Bu tarlalarda yetişen ürünler vatandaşın önüne gelmemeli, derhal imha edilmelidir” önersinde bulundu.

Dur, “Bu dereden faydalanan köyler var. Kirletilmemiş havası, suyu, organik tarıma uygun tertemiz toprağı olan ve hayvansal üretim yapılan bir yöre. ... eski temizliğinden ve verimliliğinden uzak, çevreye zehir saçan birer mikrop yuvası haline gelmiştir” dedi ve kirliliğin önlenmesi için alınması gereken tedbirler hakkında şu önerilerde bulundu:

“Dokuzsele deresi pislikten arınmalı, insan sağlığını tehdit eden mısır tarlaları yok edilmelidir. Bu konuda bir an önce tedbirlerin alınması ve uygulamaların yapılma gerekmektedir. Yerel yönetimlerin ve gerekeli mercilerin bu konuda acil önlem almalarını istiyoruz.”

BÖLME BELDESİNİN PİSLİĞİ AKIYOR

Uşak Çevre Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yüksel ve TEMA Uşak İl Temsilcisi Doç. Dr. Barış Metin de Karahasan boğazında ve diğer köylerde de zehir saçan sularla tarım yapıldığını belirterek, tepki gösterdiler ve önlem alınmasını istediler. Çevreciler tepkilerini şu sözlerle dile getirdiler:

Hasan Yüksel: “Karahasan Boğazına akan zehirli sular, Uşak’tan değil, çevredeki beldelerden gelen evsel atıklardır. Uşak’ın evsel atıkları gıda çarşısı civarından Yavı tesislerine bağlanmakta, ondan yukarısı çevreye deşarj edilmektedir. Su havzası üzerinde bulunan yerleşim alanlarından da toplamda günde yaklaşık 8 bin ton pis su gelişi güzel çevreye deşarj edilmektedir. Hâlbuki Bölme Beldesinin meşhur bulguru bu sulardan elde edilen buğdaydan üretiliyor. Ben yıllardır, zehirli sularla tarım yapılmaması için mücadele ediyorum. Bu zehirli suların derhal doğaya gelişi güzel şarj edilişinin durdurulması ve bu sularla tarım yapanların men edilmesi gerekir.”

“BİRÇOK KÖYDE YAPILIYOR”

Doç. Dr. Barış Metin: “Zehir saçan sularla tarım sadece Bölme ve Karahasan civarında değil, Kalfa, Muharremşah, Yavu, Hocalar gibi birçok köyde yapılıyor. TEMA Uşak İl Temsilciliği olarak öncelikle çevrenin ve suların kirlenmesinin önlenmesini istiyoruz. İnsan yaşamı da bu kadar ucuz olmamalı. Zehirli sularla tarım yapılmasının de bir an önce önlenmesini yetkililerden talep ediyor ve çevreyi kirletenleri kınıyoruz.”

Editör: TE Bilişim