Değerli okurlar! Bir kentin vizyonu, uzun ve meşakkatli yılların içinden süzülüp gelmez mi? Ege”nin incisi, ilkler şehri olarak öğündüğümüz kentimiz  önemli bir yerleşim yeri olmasına rağmen son dönemlerde derin bir sessizliğe bürünmüştür. Çevresindeki kentler daha önemli hale gelirken Uşak İlimiz adeta bir kenarda unutulmuştur. Belli bir plan ve tasarım ruhuna uygun olarak gelişmeyen kentlerin bir vizyonunun olması da beklenebilir mi? Gerçekten kentimiz yıllardır bir vizyon sancısı çekmiş/çekiyor, bir kentin vizyonu olması gerektiğinin bile farkına varamadığını ifade etmeden de geçemiyeceğim.1953 yılında il olmuş muhteşem bir konumda ve bunca potansiyeline rağmen bu vizyonsuzluk devam ediyor.

Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün, bir kentin vizyonu, kişi ve kuruluşların ortak geleceğe bakabilmelerini sağlar. Onları, ortak geleceği birlikte oluşturmak konusunda heyecanlandırır. Hele ki; büyük ölçüde göç alan bir kentte yaşıyorsanız, vizyonun insanları birlik ve beraberliğe yönlendirmekte çok özel bir görevi olduğunu da gözardı etmemeniz gerekmez mi? Ortak vizyonda buluşamayan kent halkı, kentin kurtuluşunu kendi başlarına arama anlayışına da yönelmezler mi? “Küçük olsun, benim olsun” veya “Bende olmayan komşuda da olmasın” da demezler mi?

İlkler kenti diye öğündüğümüz bu kentte başaramadığımız çağdaş hemşehrilik –bir başka deyişe Uşak”lı vatandaşlık ruhunun eksikliğinde, kentin gelişim biçimi kadar bu gerçeği kavrayamayan geçmiş kent yöneticilerinin de ciddi sorumlulukları da yok mudur? Birleşme, bütünleşme, uzlaşma noktaları yerine ayrılık unsurlarını öne çıkaranlar, bu kentin bugün olandan çok daha yüksek başarı noktalarında olmayışının aynı zamanda sorumluları da değil midir? Bir kentin başarısındaki önemli kriterlerden biri olan işbirliğinin ebeveyni güvendir. Güven ortamı oluşmadan işbirliği ve ortak çalışma beklemek hayal olur. Bu nedenle güven olgusunu iyi anlamak ve idrak etmek etmekte de yarar yok mudur? Çünkü güvenin belli başlı dayanak noktası açıklık ve anlaşılır iletişimdir. İletişim kanalları tıkandığında güven üzerinde kuşku bulutları dolaşmaya başlar.

Karşılıklı güvenin oluşabilmesi için, öncelikle bireylerin kendilerine güven duygusunun gelişmiş olması gerekir. Kendine güvenin kaynağı ise yine insanın kendisiyle olan iletişimidir. Bir barış ikliminde kendisiyle iletişim kurup özdenetimini yapamayan bireyler kendi özgüvenlerini de yaratabilmeleri mümkün olabilir mi? İşte; işin sırrı bu noktada… Kendini tam olarak tanımayan, kendinin farkında ve bilincinde olmayan kişinin kendisine eksiksiz güven duyması mümkün değildir. Kendini iyi tanımayan insan, bir ilişkide ne kendinden emin olabilir ne de ortaya koyacağı davranış modelinden. Bu nedenle bir ilişkide veya herhangi bir iletişim ortamında güven konusunda bir kuşku oluşuyorsa, kişinin öncelikle kendisini gözden geçirmesi gerekir. “Herkesten endişelenen ama kendinden asla…” sözünün arkasındaki anlam, bireyin kendisiyle ilgili güvensizliği ilk etapta aşması gerektiğinin de ifadesi değil midir? Güven, istekle ve iyi niyetle başlar. Ancak  sağlıklı bir güvenin tesisi  için emek kadar açıklık ve sürekli iletişim de gerektirir. Oluşmuyorsa, bu saydıklarımdan biri eksik ya da aksak demektir. Sözün özü şudur: Bir kentin gelişiminde ve diğer kentler arasındaki yarıştaki en büyük faktör; hemşehrilik, işbirliği, güven, uzlaşma ve güçlü lobicilik faaliyetleridir. Acaba yanlış mı düşünüyorum? Hoşça kalın dostça kalın!