II. Abdülhamit dönemi kadın dergileri ve Tarhana Çorbası

19. yüzyılın başları batıda,  kadının sosyal hayat içindeki konum ve etkinliğinin öne çıkmaya başladığı yıllardır.Osmanlı Devleti’nde de başta siyasal ve sosyal hayatta olmak üzere eğitim, kültür, hukuk, ekonomi ve düşünce alanında meydana gelen değişimlerle büyük bir yapısal dönüşüm gerçekleşmiştir.

Kızlar için okulların açılması, eğitim ve sosyal alanda kadınları daha faal hale getirmiştir. Bu dönemde kadınların başta toplumsal meseleler olmak üzere kendileri ile ilgili sorunlar ve çözüm yolları bulma konusunda basın önemli rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti’nin gerileme hatta çöküş dönemleri diyebileceğimiz XIX. yüzyılın sonları toprak kayıplarının, ekonomik gerilemenin olduğu yıllardır. Avrupa ise endüstride ve sanayide devrim yaşamış, Osmanlı Devleti ise güç kaybını bir takım reformlarla azaltma yoluna gitmiştir. O reformlar askeri ve eğitim alanlarında gerçekleşmiştir.

Kadın dergileri aynı zamanda basın ve edebiyat dünyasının ilk kadın yazarlarına da ev sahipliği yapmıştır. II. Abdülhamid döneminde (1876-1909)  Kadınların hakları, eğitimi, gelişimi konularında bu dönemde onun üzerinde dergi çıkmıştır. Kadın dergicilerinde konular geniş bir yelpazeye yayılmıştır.

Ev işi, el işi, güzellik gibi konuların işlendiği dergilerin yanı sıra siyaset, edebiyat gibi konularda da yazılar çıkmıştır. Hatta bazı kadın dergilerinin bu yazılar nedeniyle sansüre uğradığı da olmuştur. Batıda büyüyen feminizm akımı, Demet dergisinde işlenmiştir. Bazı yazılar, erkeklere kadın haklarını anlatmak için kaleme alınmıştır.

Kadın dergiciliğinin bu dönemde başlayıp, sonraki yıllarda devam eden gelişim süreci aynı zamanda kadın hakları konusunun da temelini oluşturmuştur. Kadınlara yönelik yazılan yazılar sonuncunda kadın okulları aktifleşmiş, kadınların iş hayatına girmesinin nüveleri atılmıştır.

Tarhana Çorbasının Tarihçesi

Tarhana Çorbası, Türkler tarafından Orta Asya’da yaşadıkları dönemden bu yana bilinen ve sevilerek tüketilen geleneksel bir besin maddesidir. Orta Asya’dan göç eden Türkler ve Moğollar tarafından Anadolu, Orta Doğu, Macaristan ve Finlandiya’ya getirilerek tanıtılmış ve bu ülkelerde de tüketilmeye başlanmıştır. Tarhana Finlandiya’da “talkuna”, Irak’ta “kışk”, Türkistan’da “göce” gibi isimlerle bilinmektedir.

Anadolu’da hemen hemen her yörede kış için hazırlanan yiyecekler arasında ilk sıralarda yer alır. Tarhana, buğday unu, kırması, irmik veya bunların karışımı ile yoğurt, biber, tuz, soğan, domates ve aroma verici bitkisel maddelerle yoğrulan hamurun fermente edildikten sonra kurutulması, öğütülmesi ve elenmesi ile elde edilir. Tarhana, içerdiği protein, vitamin ve mineraller nedeni ile her yaş grubu için önemli bir besindir.

Tarhananın menşei hakkında iki önemli teori olduğunu öne sürülmektedir;

Bunlardan birincisi tarhananın Çinlilerin buharda pişmiş veya haşlanmış hamur işlerine benzerliğinden yola çıkmaktadır. Bu kültürle çok yakın ilişkisi olan Türklerin, tarhanayı da benzer biçimde hazırladığı ve bu yiyeceğin Türklerle birlikte Orta Asya’dan İstanbul’a kadar geldiği, oradan da Osmanlı İmparatorluğu yolu ile Orta Doğu’ya, Balkanlar’a ve diğer Doğu Avrupa ülkelerine yayıldığıdır.

İkinci teori ise, ortada Çin etkisinin olmadığı, bazı göçebe Türk kavimlerinin 6. ve 7. yüzyıllarda yerleşik bir düzeni benimseyip, buğday yetiştiriciliğine geçtiği, bunların da tarhanayı keşfettiği görüşüdür.

Çeşitli tarihî belgelerde tarhana ile ilgili değişik bilgiler bulunmaktadır. Divan-ı Lugat-it Türk’de yalnız “tar” kelimesine rastlanmıştır. “Yazdan kış için toplanıp saklanan bir çeşit yoğurt “ olarak açıklanmaktadır.

On altıncı yüzyılda yaşamış olan Mütercim Asım Efendi’nin “Burhan’ı Katı” adlı eserinde İran’da yapılan tarhana anlatılmaktadır. Tarhananın Türkiye’de “terhuvane” veya “terhane” adı ile bulunduğu, birkaç çeşidinin olduğu belirtilmektedir. Bir çeşidinin tarifi şöyle verilmiştir:

“Bir miktar hurde bulguru edviyeyi hare ile gereği gibi kaynatup tamamen kıvamını bulduktan sonra üzerine biraz koruk suyu veyahud  süd döküp yoğururlar, küçük küçük yumak kesip iktiza ettikçe kaynadup tenavül ederler”

On yedinci yüzyılda yaşamış büyük Türk gezgini Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Tarhana Hanları’ndan bahsedilmekte;

“ Şahırahın iki canibinde iki handır amma küçük hanlardır. Hüccacı Müslimin Hac’dan avdet edüb bu mahalle gelüb, Mahı Aşurada meks iderler. Bu hanların içinde şartı vakif üzre nice yüz kazgan aşure aşı ve tarhana aşı pişüb cemi Hüccaca bezl iderler, kim sahan ve kas’a gürüldisinden sahra velvele ara olur. Anınçün bu hanlara «Tarhana hanı» derler” denilmektedir.

II.Abdülhamid dönemi kadın dergilerinden “Mebahis-i Mütenevviayı Cami Mecmuası” dergisinde Fatma Celadettim imzasıyla yayınlanan Uşak iliyle özdeşleşmiş Tarhana Çorbası tarifi

1882 yılı  II.Abdülhamid dönemi kadın dergilerinden “Mebahis-i Mütenevviayı Cami Mecmuası” dergisinde Fatma Celadettim imzasıyla yayınlanan Tarhana Tarifinde;

“Akşam suya konmuş ve yahut taze i’mal olunmuş tarhanayı et ve yahut tavuk ve hindi suyu ve tuz ile karıştırıp pişdikden sonra kaseye almalı ve içine bir lüle kaymak koyup hal eylemeli(Karıştırmalı) ve tavla zarı şeklinde fakat biraz büyükce doğranmış firancılayı(Osmanlı fırınlarında “has francala” ve “adi nan-ı aziz” olmak üzere iki tür ekmek pişirilirdi) tere yağında kavurup çorbanın üzerine vaz(konulup) ile hemen tenavül olunmalı(yenilmeli) bazıları bu yolda tertip olunan tarhanadan hoşlanmadıklarından diğer nev’i(çeşidi) dahi beyan olunur.

Şöyle ki tarhanayı minvalı meşruh(bilinen bir başka yolu) üzere tabheyledikden(pişirdikten) ve kaymak yerine tulum peyniri ve dökülmüş kırmızı biber karıştırdıkdan sonra kavrulmuş ekmek konulur.

Asıl mevcutları olan Anadolu halkı(Anadolu halkı tarafından yapılış tarzı ile) kase de iken fazla olarak dökülmüş az veya çok sarımsak karıştırırlar ve bu sırada yağlı kuş başı kavurmada korlar. böyle kavurma vaz’ı mutasavver olan (konulması düşünülen) tarhana çorbasının tabhında(pişirilmesinde) et suyu yerine adi su(sade su) konmuş olsa da fena olmaz.

Editör: TE Bilişim