İLK ROMANI DA UŞAK’TA YAŞANAN TARİHİ BİR OLAYDI

Genelde başta ailesi olmak üzere çevresinden dineldiği olayları araştırarak kaleme aldığını kaydeden Samancı’nın yayınlanan ilk romanı, “VEDA” da Banaz ilçesinde yaşanmış ve 1932 yılında başlayıp 1960’lara kadar süren bir olaylar zincirinden oluşan dram türünde bir eserdi.

Samancı, ikinci romanının da Uşak ve çevresinde yaşanan gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme alınmış bir dram olduğunu belirterek, “Yeni romanım henüz bitmedi. Eminim okuyucularım, son romanımı okurken çok duygulanacak ve “Böyle bir şey olmaz” diye isyan edecektir.

Ben romanım hakkında fazla bir şey söylemek istemiyorum. Yayınladığında okuyunca çok beğeneceklerine eminim. Şu anada romanım tamamlanacak ve editörlerimiz tarafından düzenlendikten sonra çok ünlü bir yayınevi tarafından basılarak piyasaya sürülecektir. Ben de romanımın bir an önce basılması için sabırsızlanıyorum.  Ancak belirttiğim sürecin ne zaman sona ereceğini kestiremiyorum” şe3klinde konuştu.

Zaman zaman Ege’d e Yenigün Gazetesi’nde yazıları ve şiirleri yayınlanan Yazar ve Şair Sami Samancı, bizleri kırmayarak, son romanı “SİSLER” den bir kesiti n okurları için yayınlanmasına izin verdi. Kendisine teşekkür ediyoruz.

SİSLER

“Gökyüzünün masmavi masumiyeti, öğlen güneşinin kavurucu sıcağıyla örtüşmüyordu..daha önce hiç görmediği geniş düzlüklerden geçerken güneş yanığı sararmış otların altın sarısı renklerinin arasına dökülmüş gibi duran birkaç renkli çiçeğin, arada bir esen rüzgârla raksını izledi bir süre..

Bir çay kenarından yürüyüp çayın durgun akan bir yerinde bulunan büyük bir gölet kenarında durdular..

Amcası Mustafa üzerinde ki gömleğini sıyırıp çıkardı, amcasının arkadaşı da soyundu..Kenan ve yanın da dikelen arkadaşının oğluna “siz burada eğleşin!” diye tembihledi amcası...iki çocuk bir kavak gölgesine oturup, heyecanla, hemen sol yanlarında ki ara ara salkım söğütlerin suyla temas ettiği yere doğru ilerleyen amcası ve arkadaşını izlediler..

Amcasının omuzları arkadaşına göre daha genişti ve arkadaşından daha kaslı bir vücuda sahipti.. Çünkü o bütün gün demir dövmekten kaslı bir gövde yumağına erişmişti vücudu..

Durgun suyu yararak söğüt ağaçlarının altına ilerlediler..her dibe dalışta ağaç köklerinin arasın da mile yatan balıkları yakalayıp su yüzeyine çıkarıyorlar sonra da söğüt ağaçlarının arasından yeşil çimenlerin üzerine atıveriyorlardı..

Kenan ve yanında ki çocuk balıkların olduğu yere koşuştular...Kenan, ilk kez tanış olduğu canlı balıklara ürkerek baktı..İrice bir balık aniden zıplayınca ürküp korku içinde oturduğu yere koştu..Diğer çocuk  daha önce balıklarla tanışmış olmalı ki yanlarında getirdikleri teneke kovanın içine biraz su alıp balıkları birer birer kovanın içine attı..Kenan’a dönüp;

-Gel bak artık zıplamazlar ! dedi..

Kenan birkaç adım ilerisinde ki çocuğun yanına gidip ilgiyle kovanın içinde yüzen balıklara baktı..Çocuğun babası bulundukları yere yaklaşıp  bir balık daha attı. Kenan bu kez ürküp kaçmadı. Çocuğun, babasının attığı balığı otların arasından alıp kovanın içine taşımasını gıptayla ve hayranlıkla izledi..Bu, çocuğun kendisinden üstün olmasına işkillenmesine bir neden değildi, aksine kanı kaynamıştı  bu çocuğa..O’da kendisi gibi mülâyim ve sessizdi..

İki saate yakın su kenarın da bekleştiler, sonra amcası ve amcasının arkadaşı artık yeter deyip yanlarına geldiler..Kenan yanında ki çocuğun üzerinde ki kıyafetlerini çıkarmasının ne anlama geldiğini tahmin etmiş olmalı ki istek ve ümid ile amcasına baktı..Mustafa bir çırpıda Kenan’ın kıyafetlerini çıkarıp kucakladı.. birlikte suya yürüdüler.. Kenan sıkı sıkı sarıldı amcasının boğazına..Amcası “ağzını kapat!” diye tembihleyip suya daldı..

Eve gitmek için yola koyulduklarında arada bir babasının oğluna “paşam” diye seslenmesinden çocuğun isminin “paşam” olduğuna kanaat etti..geniş bozkırların içinden geçerken gökyüzün de uçan bir iki leyleğin süzülerek yere indiğine tanıklık ettiler..birden gözlerinin önüne teyzesinin silüeti gelip yerleşiverdi..hafızasından teyzesine dair ne varsa silip atmak istedikçe o gelip tam karşısına dikeliveriyordu..teyzesinin sevgisiz ve acımasız işkencelerinin bedenindeki izleri çoktan geçmişti ancak o izler ruhunu bir türlü terk etmiyordu.. bir an koşup amcasına sarılmak istedi, korkuları dağlar denizler kadar büyüktü.. o biliyordu bir tek yaşadıklarını, bir tek kendisi tanıklık etmişti teyzesinden gördüğü zulüm ve işkenceleri.. ağlamak için dayanılmaz bir sancı gelip yerleşti hançeresine ama ne ağlayabildi ne de amcasına koşup sarılabildi..O, acılarını küçük bedenin de ve ruhun da hapsetmeyi en iyi bilenlerdendi..

Teyzesinin hayalini hayallerinden kovup annesinin hayalini görmeyi isteyip istemediğini düşündü..bunu istese de artık annesinin yüzünü hatırlayamıyordu ki..O hep fulü ve yüzünü uzun zamandır hatırlayamadığı bir hayalsizlikti artık..

Önce isminin “paşam” olduğunu sandığı çocuğun evlerinin dengine geldiler.. yanı başında yürüyen çocuk birden evin önünde ki bahçede beliren bir kadına doğru koşmaya başladı.. kadın yola çıkıp iki kollarını açarak “Ahmet’immm !” diye inledi..Ana oğul kucaklaştılar...etraflarına yayılıp uçuşan sihirli mutluluk kıvılcımları Kenan’ın gözünden kaçmadı.. Bütün vücudunun buz kestiğini hissetti..tarifi imkânsız kederler sardı minik bedenini, boğazına gelip yerleşen ve bir türlü yenemediği o yumruk yine gelip oturuverdi boğazına..Göz pınarları doldu, zaman durdu, amcası başını çevirip Kenan’a baktı..Göz göze geldiler, Kenan gözlerinden süzülen gözyaşlarını tutamadı ama bir kıdım sesini çıkarmamayı başarmanın ustasıydı o..içine akıttı hıçkırıklarını ve feryatlarını...küçücük bir çocuk için değil de yetişkin insanlar için bile zordu bu onurlu duruşlar...bu ustalık o’na teyzesinden kalan acı deneyimlerin bir izdüşümüydü..

Amcası Kenan’ı kucaklayıp “ anan da baban da biziz oğlum ağlama !” diye fısıldadı..”

Editör: TE Bilişim