Değerli okurlar! Öncelikle bu köşede toplumumuzun duyarlı bir yurttaşı ve büyük bir eğitim kurumunun mensubu olarak yazı yazma fırsatı verenlere şükranlarımı sunuyorum. İnşallah Allah utandırmaz, sağlığımız zihnimiz yerinde olduğu sürüce de devam ederiz. Eğitimciler genellikle öğrenmeyi, davranışlarda gözlenen kalıcı değişiklikler olarak; öğretmeyi ise, hedeflerle belirlenen davranışların öğrenciye, çocuklarımıza ve gençlerimize kazandırılması için öğrenme yaşantıları işi olarak tanımlamaktadırlar. Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, özellikle topluma yeni katılmış bireylerine gittikçe artan çeşitlilikte davranışlar kazandırmak zorundadırlar. Gerek sanayileşme gerekse bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmeler de göz önüne alınırsa, bu çeşitliliğin fazlalığı ve karmaşıklığı açık seçik görülecektir. Öyleyse, öğrenilecek davranışların güncelliğini yitirmeden öğrencilere hızla kazandırılması gerekir. Çünkü bir toplumun gelişmesi ancak o toplumdaki bireylerin gelişmesi ile mümkün olacaktır.

Bir okuldaki öğretme-öğrenme sürecindeki etkileşimde rol oynayan en belirgin unsurlardan ikisi öğretmen ve öğrencidir. Öğrenci okula öğrenmek için gider. Öğretmen ise onları etkileşim ortamını düzenleyerek öğrenme sürecine katar, izler, denetler. İşte bu öğrenme etkileşimi ve sürecinde, öğrenmelerin ölçülmesi ve değerlendirilmesi açısından sorunun ve soru sormanın önemi ortaya çıkmaktadır. Soru sormak zekânın işlerliğini gösterir, bireyin kişiliğini geliştirir. Öğrencinin kendine olan güvenini pekiştirir. Soru sormak basit bir zihinsel işlem değildir. Soru sormak önce cesareti, sonra merak ve kararlılığı daha sonra da sonucu göğüsleyen direnci gerektirir. Özgüveni arttırır. Acaba yanılıyor muyum?

Bakınız! İnsanların birbirleriyle karşılaştığında veya sohbet ortamlarında sordukları soruların çoğu basmakalıp ve anlamsızdır. Ne var ne yok işler ne âlemde, nasıl gidiyor, eeee daha daha nasılsın! Hele çocukların anlamlı sorularına biz büyüklerin verdiği anlamsız ve saçma cevaplar: Anne baba biz dünyaya nasıl geldik? Sorusuna verilen leylekler cevabında olduğu gibi sık sık öğrencilerle sohbetlerimde bir sorunuz var mı dediğimde ya burcumun, tuttuğum takımın isminin yada neden hoşlanıp hoşlanmadığımın sorulmasından çok rahatsız olduğum gibi.

Eğer eğitimde etkili ve anlamlı soru sormayı gündemimize alabildiğimiz zaman başarı kendiliğinden yakalanmış olacaktır. Eğitimin hangi aşamasında olursa olsun, öğrencilere bilgi ve bilmenin yolu olarak ezberlemeyi göstermek yerine, öğrencilerden gelebilecek peki, ya şöyle olursa nasıl olur? Sorularına zemin hazırlayacak ortamları yaratmak olmalıdır. İnsanların bilmekten, herhangi bir şeyi yalnızca bir kez öğrenmeyi ve o dosyanın kapağını bir daha açmamayı anladıkları ortamlarda, sorusu olmayanların sayısı bir hayli kabarık olacaktır. Gelelim asıl neticeye: Bir eğitimci olarak gerçek anlamda aydınlanmanın en sağlıklı yollarından biri de, artık soru sorma gereğini duymayan bir insanın çevresine adeta kendi eliyle duvarlar ördüğü bilincine varabilmekten geçtiğine inanıyorum. Acaba yanlış mı düşünüyorum? Hoşca kalın dostça kalın, sevgiyle kalın!