Değerli Okurlar! Yüzlerce gençle birebir ilişki içinde olan birisi olarak gençlerimizin karşı karşıya bulundukları sorunları öncelikle sizlerle ve bu ülkenin geleceği olan gençlerimizle paylaşmak istiyorum. Ve bu konunun çok önemli bir konu olduğunu da her zaman vurgulamak gerektiğini düşünüyorum. Politika yapanlar başta olmak üzere bir çok üst kademedeki değişik toplum kesimleri alınacaklardır  bunu elbette biliyorum ancak şu gerçek bilinmelidir ki alıngan insanlar, özeleştiriye açık olmayanlar, hamasi nutuklarla bu ülkenin yurttaşlarını oyalayanlar velhasılı hiç bir şey üretmeyip de üretiyor gözükenler hatta üretmek isteyenlere engel olanlara sormak da gerekmez mi? Acaba bu ülkede, gençlerin sorunlarıyla ne derece ilgileniyorlar?

 Bugün Türk toplumunun büyük bölümü çocuklar ve gençlerden oluşuyor. Bu özellik hem iyiyi, hem de kötüyü bir arada barındırıyor mu? Şayet çocuklarımız ve gençlerimiz iyi ve donanımlı yetiştirilirse onların zindeliğinden faydalanmak elbette ki mümkündür. Çocuklarımız, gençlerimiz iyi yetiştirilmezlerse hem kendilerine hem de ailelerine hem de topluma zararlı hale gelmeleri de mümkün değil midir?

Hepimizin bildiği gibi anne ve babalar özde çocuklarını çok severler. Çocuk yetiştirmenin nasıl olduğu yönünde çoğumuz eğitim almadık elbette. Bunu öncelikle itiraf etmeliyiz. Bugün anne ve babalarımızdan yada çevremizden gördüğümüz kadarıyla çocuklarımızı eğittik ve yetiştirdik. Yada eğitiyoruz ve yetiştiriyoruz. Fakat çocuklarımızı yetiştirirken onlara yeterli olamadığımız, iletişim kuramadığımız zamanlar olmuştur ve olacaktır da. Ancak sevgimiz hiç azalmamıştır, azalması da sözkonusu mudur?     

Özellikle gençlik dönemlerinde hem fizyolojik hem de psikolojik değişim oluşmaktadır. Bunları hep uzmanlarımız sık sık ifade ederler. Bu dönem birkaç evre halinde seyreder. 12-15 yaş ergenlik ve ilk gençlik dönemidir: Bu dönemde olumsuz davranış ve tepkiler çok yoğun yaşanır. 15-17 yaş delikanlılık devresidir: Bu devrede çekingenlik, duygusallık ve güvensizlik hakimdir. 17-21 yaş delikanlılıkta kendine güven ve gösterişin hakim olduğu dönemdir. 21-25 yaş uzamış delikanlılık dönemidir. Gençler kendilerini sınayarak kanıtlamak isterler. Bu dönemde karşılaşılan hatalı tutumlar (aşırı disiplin, ilgisizlik, sevgisiz tutum, özgüven eksikliği vb.) ve aile içi çatışmalar gençlerin psikolojik sorunlarını oldukça artırmaktadır. O sınayarak kişilik kazanmak bağımsızlık kazanmak ister. Ancak yeterli bilgisi ve tecrübesi olmadığı için çoğu kez hata yapar, yalpalar. Yine de yolunu düşe kalka bulmaya çalışır. Yoldan çıksa bile tecrübeleri, uyarıları dinlemez bu çağdaki gençler.

İşte bu özellikleri nedeniyle gençlerimizin, yetişkinlerle (özellikle de ailesiyle) iletişim kurması güçleşir. Çatışma çıkar. Bu çatışmalar onu kötü alışkanlıklara, yeni kimlik arayışlarına doğru itebilir. Okullarda şiddetin nedenlerinden birisi hatta en önemlilerinden bir tanesi de budur. Sigara, uyuşturucu, bahis oyunları tiryakiliği, bilgisayar bağımlılığı, disiplinsizlik, saygısızlık gelişebilir. Peki ne yapmalıyız? Şunları yapmalıyız:  Gençlerimizle iletişim kurmaya çalışmalıyız: Sadece emir veren, isteyen değil, anlayan, dinleyen onun kendini ifade etmesini sağlayan konumda olmalıyız.

Bakınız! Bugün bu ülkede itiraf edelim: Çocuklar çocukluğunu, Gençler gençliğini yaşayamamakta üzerlerine ağır bir başarma sorumluluğu yüklenmektedir adeta. Bu sorumluluk onları “yarış atı” konumuna sokmakta yarıştan geri kalma korkusu ile ağır baskı altında kalmakta bu nedenle kişilik bozukluğu içine girebilmektedirler.

 Şunu bilmeliyiz ki her kademede ki öğrencinin sorumluluğu, beklentileri, davranışları farklıdır. Bunları hem ailede, hem okulda, hem de toplumda iyi değerlendirmeli ve en önemlisi de algılamalıyız. Ona göre de tavır, davranış geliştirmeli, tedbir almalıyız. Gençlerle yetişkinler arasında istesek de istemesek de bir KUŞAK ÇATIŞMASI olmaktadır. Bu da inkar edilemez bir gerçek değil midir? Önemli olan ise bu çatışmanın boyutlarını kontrol altında tutmaktır.

O halde yaşanan sorunlardan tam yeri gelmiş iken biraz bahsedelim istiyorum. Orta dereceli okullarda okuyanlar için: İlköğretimden hedef hazır; üniversiteye gidebilmek için mutlak surette Anadolu Lisesi veya Fen Lisesi kazanılmalı. Lisedeki öğrenci için mutlaka ÖSS' den çok iyi bir puan alıp üniversitelerin en baba bölümlerini kazanmalı ÜNİVERSİTELİLER İÇİN İSE BEKLEYEN SORUNLAR:Yeni bir kimlikle, yeni bir ortamda ve zor koşullarda hayata tutunarak başarmak ayakta kalabilmek. Aynı zamanda bunun yüklediği sorumluluğu omuzlarında hissetmek ve diğer sorunlar..! O halde nedir bu diğer sorunlar? Bilgimiz ölçüsünde gelin sizlerle  paylaşalım! İşte temel sorunlardan birkaçı:

Üniversiteli olmanın maliyet bedeli, arınma, ulaşım, hayat pahalılığı, bursların yetersizliği, üniversitelerde uygulamalı eğitim noksanlığı (bu çok önemli) kitapların pahalı olması, sağlık sorunları, örgütlenmenin yetersizliği, kalitesiz eğitim, gelecek kaygısı, aile içi baskı ve sorumluluk, fikirleri rahat ifade edememe, staj yeri bulamamak, mezun olduktan sonra konumuna uygun iş bulamamak yani İŞSİZLİK, İŞSİZLİK, İŞSİZLİK…

Evet çocuklarımız ve gençlerimiz bekleyen bu sorunlara karşı en büyük görev aileye, yöneticilere, okullarda öğretmenlere kısacası topluma düşmektedir. Nüfusumuzun neredeyse dörtte üçü çocuklardan oluşmaktadır. 15-54 yaş grubunda % 70 insanımız bulunmaktadır. İşte bu kadar genç nüfusa sahip olmak; devlet olarak, toplum olarak sorumluluklarımızı daha da artırmaktadır. Özellikle bu ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar gençlerimizin sorunlarıyla daha yakından ilgilenip çözüm aramalı ve bunları biran evvel uygulamaya koyarak gençlerimizin çocuklarımızın sorunlarının bir nebze olsun azalmasını; onların hayata daha güvenli bakmalarını, iyi bir fert, topluma yararlı bir yurttaş olmalarını sağlamaları da gerekmez mi? Acaba topluma yararlı yurttaş yetiştirmenin elbette ki bir maliyeti olmayacak mıdır?

İyi insan yetiştirmenin maliyeti; şayet sorunlar iyi teşhis ve tedavi edilirse daha az olmaz mı? Keza  kötü insanı iyi yapmanın, eğitimsizi eğitimli hale getirmenin bedeli herkesin bildiği gibi çok ağır olmaz mı? Ailesine, vatanına, milletine ve insanlığa faydalı gençler yetiştirmek servetlerin ve yapılabileceklerin en güzeli de değil midir? Özetle 1,5 milyon gencin yetişmesini sağlayan, bugün Üniversite gençliğinin neredeyse yüzde elliye yakınını bünyesinde barındıran bu denli bir kitleyi, yani bu ülkenin aydınlık yüzlerini yetiştirmek için seferber olan Anadolu Üniversitesi gibi dev bir eğitim kurumunun mensubu olarak;  gençliğin sorunlarının bir an önce çözümlenmesini temenni ediyor ve diliyorum. Yine herkesi şu sorunun yanıtını aramaya davet ediyorum: Acaba gençliğimizin sorunlarıyla ne kadar ilgileniyoruz? Gelin hep birlikte bu sorunun yanıtı için kafa yoralım. Ulu Önder ATATÜRK”ÜN:”Bütün ümidim gençliktedir” sözüne kulak verip gereğini yapalım lütfen!  Hani derler ya.. “Anlayana saz; anlamayana davul zurna az” Umarım mesaj anlaşılmıştır. Her şey gönlünüzce olsun. Hoşça kalın dostça kalın!