Acaba insanımızın, yaşam kalitesi, çevre bilinci ve dünya barışı lehine yönlenmesi ancak doğru bir eğitim ile mümkün değil midir?

Bu güzelim ülkede bir yandan her geçen yıl, artan sayıda insanımız daha iyi yaşam koşulları, çalışma, iş kurma, ya da eğitim gibi, gerekçelerle başka ülkelere göç ettiğine ve bu kişiler arasında çok sayıda akademisyen, doktor, mühendis ve sanatçı gibi, nitelikli insan göçü bulunduğuna tanık olurken diğer yandan yapılan bir araştırmaya göre kitabın, ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235. sırada olduğunun da farkında mıyız?

Yine Japon toplumunun yüzde 14'ü, Amerikan toplumunun yüzde 12'si, İngiliz ve Fransız toplumlarının yüzde 21'i düzenli kitap okur iken, ülkemizde bu oranın ne yazık ki onbinde 8 olması bir hayli de düşündürücü değil midir? Bugün ülkemizde TV başında geçirilen süre günde ortalama 6 saat, internete harcanan süre ortalama 3 saat iken okumaya ayrılan süre sadece 1 dakikadır.

Birleşmiş Milletler Unesco araştırmasına göre kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında 86. sıradayız. Ve okunan kitapların geneli, siyaset, aşk ve cinsellik üzerine odaklanmış. Ülkemizde dergi okuma oranı yüzde 4, gazete okuma oranı sanal gazete dahil yüzde 20 ve televizyon seyretme oranı yüzde 95. Teknojideki gelişmeler yazılı basın tercihini giderek düşürmekte. Bu gerçek, Kurtlar vadisi fenomeninide açıklıyor. Keza çocuklarımıza verdiğimiz eğitim ve öğretimin, biz ne dersek diyelim kaynağının ne olduğunu, yine televizyonda ve günlük haber programlarında açıkça görmek mümkün değil midir?

Bakınız! Ülkemizde yüksek öğrenim görenlerin sayısı 1965 yılına göre tam 15 kat artmış. Ne varki kitap okuma oranı 1965 yılının gerisine düşmüş. İşte okumuş insanlarımızın araştırma ve eğitim konusunda ne kadar isteksiz, öğretmenlerimizin de gençlerimizi araştırma ve geliştirmeye özendirme konusunda, ne derece kaygısız olduklarına yönelik çarpıcı bir oran. Acaba bu tesbit, sayısı artmış üniversitelerin, eğitim kalitesinin düşüklüğüne de dikkat çeken bir gösterge de değil midir?

Yakın tarihte basında yer alan YKS sonuçları, orta öğrenimdeki durumumuzu da özetliyor. Sonuçlara göre YKS sınavına giren öğrencilerimizin yüzde 86'sı Matematik, yüzde 89'u Fen, yüzde 63'ü Türkçe konusunda başarısız. PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) test sonuçlarına göre bilim ve matematikte 53, insani gelişimde 188'inci ülkeyiz. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan 'Eğitim Kalitesi 2018' isimli rapora göre, 137 ülke arasında, Katar 6, Suudi Arabistan 54, Gambiya 68, İran 74, Pakistan 94, Zambiya 97, Türkiye 99'uncu sırada.. Birinci İsviçre, sonuncu ise Yemen..Bir ülkenin kültür bakımından zenginliği o ülkede fert başına tüketilen kâğıt miktarıyla ölçülüyor. Kağıt tüketim miktarı, ABD'de fert başına yılda 330 kilo iken, Almanyada 188 kg., Japonyada 239 kg., Hollandada 294 kg., İngilterede 165 kg., Asya ülkelerinde ortalama 26 kg., Afrika ülkelerinde ortalama 5,5 kg., Dünya ortalamasında 50,5 kg., Türkiye'de ise 42 kg. olarak ölçülmüş. Norveç'te kişi başına yıllık kitap harcaması 140 dolar, İsviçre'de 120 dolar İtalya'da 45 dolar iken Türkiye'de ise sadece yarım dolardır.

Türkiye'de halihazırda 1162 adet Halk Kütüphanesi var ve Kültür ve Turizm Bakanlığı 2018 bütçesinde, bu kütüphanelere yanlızca 6,5 milyon lira ödenek ayırmış. Avrupa'da her 6 bin kişi için bir kütüphane var iken, Türkiye'de her 70 bin kişiye bir kütüphane düşmekte. Şu an 1948 yılında açılan ve Türkiye'nin hafızası sayılan Milli kütüphanemizin kapanacağı iddiaları var. Çünkü çalışır durumdaki baskı makineleri sökülmüş, stok kağıtları ve makineleri Konya Selçuk Ünüversitesi ile Ankara Ünüversitesine hibe edilmiş. Kapanırsa Milli Kütüphanesiz tek Ülke olacağız. Bu arada Sayıştay 2018 raporunda, Ankara Ünüversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi kütüphane kolleksiyonunda bulunan, büyük kısmı nadir ve tarihi eser niteliğinde, benzersiz olan yaklaşık 15 bin yazma eserin envanter kayıtlarının olmadığını, kayıp yada zayi halinde sorumlu tespitinin neredeyse imkansız olacağı ifade edilmiş.

Bütün içtenliğimizle söylemek gerekirse keşke  bu güzelim ülkemizde okuyucu enflasyonu patlaması yaşatabilsek. Acaba bir toplumda tercihen cahil bırakılmış insanımızın, yaşam kalitesi, çevre bilinci ve dünya barışı lehine yönlenmesi ancak doğru eğitim ile mümkün değil midir? Toplumumuz kavga kültürü yerine, uzlaşma kültürünü özendiren medya ve yazarlar hayal etmiyor mu? Haberi olduğu gibi veren ama bakış açısını toplum, insanlık, barış ve yaşam kalitesi adına kullanan kültüre aç olmadığımızı kim iddia edebilir? Sözün özü: Acaba geldiğimiz noktada eğitimde geldiğimiz bakış açısının değişmesi zamanı da gelmedi mi?   Hoşça kalın dosta kalın!