Her konuda yazıyor olmam çoğuna göre çok bildiğimden çoğuna göre çokbilmişliğimden kaynaklanıyormuş.

Fikirlerimin özgürlüğünü Allah’tan, özgünlüğünü rahmetli babam Enbiya’dan aldığımı her zaman kabul etmiş biri olarak şükrediyorum.

Daha çok değil bir hafta önce başımdan geçen bir olayı karalamak istedim, başta kendime ve insanlığa ders olur diye düşünüyorum. Bir insanla oturup konuşursunuz ve aranızda anlaşma yaparsınız bu maddi olur iş olur veya daha uzun süreli başka durumlarda olabilir.

Olaydan bir gün evvel Kuran’daki en şiddetli ayetleri merak edip araştırmaya başladım. Benim en dikkatimi çeken ayet Furkan suresi: “23” oldu, nedeni çok basitti bir gün sonra yaşadığım olay ve aslında hepimizin her an yaşadığı olay. Ayetin meali şöyle: “Onların işledikleri amelleri alırız da hepsini dağılmış zerreciklere çeviririz.” İçime öyle bir ürperti çöktü ki bunu okuyunca ve dehşet bir üzüntü yaşadım.

Yani aslında Allah net bir şekilde diyor ki siz amel işlemişsiniz ibadet yapmışsınız. Lakin benim için bir kıymet-i harbiyesi yok hepsi çöp. 

Yani dahası ve uzuna yakın kısacası: Hac, sadaka, Kur’an tilaveti, birçok iyilik, gece ibâdeti, hakka davet, oruç ve başka birçok türden (Tihâme dağı kadar) amele sahip bir Müslüman olsanız bile. Allah Teâlâ, bu amelleri, ondan kabul etmediği takdirde, bunca amelin sahibi olan bu şahıs kaybedenlerden olacak! Çünkü bu amellerde ihlâs unsuru eksik olduğundan bu amellerin sahibi boşu boşuna yorulmuş, uykusuz ve aç kalmış olarak yaşayıp gidecek.

 Kıyâmet gününde kulun azaptan ve rezil olmaktan kurtuluşu yalnızca ihlâs ile olacağına göre, İhlas derken şu da anlaşılmasın “kalbim temiz”, yoook, öyle sadece kalp temizliği ile kurtuluş yok elbette. Lakin kalbi kirli bir şekilde ibadetle meşgul olmaktan daha eftal olduğu da su götürmez bir gerçektir.

Allah Teâlâ'ya ibadet; ihlâs ve bağlılık üzerine dayanmaktadır. Bu, bütün ibâdetlerin esasıdır. İhlâs ile bağlılık bütün peygamberlerin gayesi olmuştur. Kıyamet gününde sevap ve ceza, ihlâs ve bağlılık esasına göre olacaktır. Kim dünyadan bir beklenti içinde olmadan amel işlerse, kazançlı çıkanlardan olacaktır. Kim de, şan-şöhret, mal-mülk ve saygınlık kazanmak maksadını gözetirse “ki maalesef benim gördüklerimin ağırlığı bu noktada”  kıyamet gününde rezil olacaktır.

Ta üniversite yıllarından beri okuduğum ve her defasında bana yeni ufuklar açan  İmam Gazali’nin “İhyau Ulumu’d-Dîn” adlı kitabına bakabilirsiniz. (4/384). Sevban’dan alınan bir hadiste şöyle bir nakil var : ““Biliyorum ki, ümmetimden bir kısım kavimler, kıyâmet gününde, tihame dağları misali iyiliklerle gelirler, ancak Allah -azze ve celle-, onların bu (iyiliklerini) darmadağın eder”. Bu hadisi öğrenip de bir insan şöyle bir silkinmiyorsa yazık o’na. Devamında ise hadis şöyle: “Onlar, sizin kardeşleriniz ve sizin aşiretinizdendirler. Geceden sizin aldığınız payı onlarda alırlar.(Sizin gibi, onlarda geceleri ibâdet yaparlar!) Ancak, onlar öyle kimselerdir ki, Allah’ın haram kıldığı şeylerle karşı karşıya kaldıklarında onu çiğnerler...” (Hadisi, İbn-i Mâce, Sünen’inde (4245) sıra numarasıyla, Ravyani Müsned’inde (1/425) sıra sayısıyla, Taberânî Evsat’ında (5/46) numarayla ve Sağîr’da (1/396) rivayet etmiştir. Münzirî de “et-Terğib ve’t-Terhîb” adlı eserinde (3/242) “râvileri güvenilir” demiştir. Albânî’de, “es-Silsiletü’s-Sahiha” adlı kitabında “senedi sahihtir” demiştir.

Yani her şey normalken bir sıkıntı yokken Allah’ı en çok seven gibi görünenler, işler sıkıntıya düştüğünde “faiz, yalan, talan, her türlü haram” meşru gibi davranırlar. Verdikleri sözü unuturlar tıpkı bizim İbrahim gibi.

-Her gün neredeyse oruç tutar İbrahim hiç de namazını kaçırmaz.

“Fakat dolar yükselsin diye dua eder, altın tam istediğim noktaya ulaşmadı der ‘o’ İbrahim!

Kulağı ezandadır İbrahim’in, gözleri borsada, hissesi faizdedir. Bunları uydurmuyorum keşke uydursam.

Faiziyle Camiye yardım yaptığını hatta Camii yaptırdığını anlatır herkese bizim İbrahim!

Burada bana denk gelen İbrahim’dir, size başka isimlerde duçar olması muhtemeldir ya da biz başkalarına göre acaba İbrahim miyiz? Asıl mevzu belki de o’dur. Acaba etrafımızdaki insanlar bizden razı mı yoksa bizim de içimizde İbrahim-vari düşünceler hatta eylemler barınıyor mu?

Ben önce İbrahim’le olan mevzuyu nasıl kapattığımı anlatıp farklı bir bahisle konuyu sonlandırıp sizleri de yormak istemiyorum artık.

İbrahim dedi ki: “ Ben öyle bir söz vermedim.”

Ben de dedim ki: “üç defa verdin o sözü”

Dedi ki: “kim vardı yanımızda?”

 “ Kimse yoktu sadece Allah vardı.” dedim:

Bu sözümden sonra gözlerini kaçırması o sesinin kısıklığı “hayır derken” verdiği sözün Allah tarafından da bilindiğinin resmiydi.

O’da dedi : “ Tekraren hatırlamıyorum”

Ben de dedim ki : “Ey İbrahim bana verdiğin sözü tutmazsan ben bir şey kaybetmeyeceğim lakin yarın varınca mahşer de… ‘ki sahiden inanıyorsan’

Allah diyecek ki: “Ey İbrahim hani sevapların, ne getirdin bana?”

Sen de diyeceksin ki:

‘dedim’ “ben de şahit olacağım buna” - burada da yazıyorum-

“namazlarımı kılar ve sürekli oruç tutardım camii bile yaptırdım senin için diyeceksin”

“evet, bu gerçekten de doğru ben de şahidim dedim.” Kendisine.

 ‘O’ gün dedim İbrahim’e “oruç da tutarsın, namaz da kılarsın, sadakanı da verdiğini biliyorum. Hatta Camii yaptırdığına da şahit olacağım.”

Ama dedim.

 “Allah diyecek ki ey İbrahim, ben bunları hatırlamıyorum…!”

İbrahim’in o cümleden sonra adeta nevri döndü karşımda kıpkırmızı oluverdi.

“Evet, dedim İbrahim”

“Allah da sana böyle diyecek. Sen nasıl dünya da verdiğin sözleri hatırlayamıyordun, küçücük dünya menfaati için. Ben de bugün senin yaptığın ibadetleri hatırlamıyorum!”

Sonra diyoruz ki Kalu Bela’da Allah’a söz mü verdik ya sen daha dünü hatırlamak istemiyorsun dünya menfaati için taa Kalu Bela’yı elbet hatırlamazsın. İbrahim boynunu bükmüş öylece otururken kalktım gittim yanından.

Dönüp sadece şunu dedim : “Keşke adını aldığın İbrahim Peygambere çekseydin.”

Birkaç gün sonra akrabası geldi bir iş için konu dönüp dolaşıp İbrahim’e geldi amacımız gıybet değildi lakin akrabasının anlattıklarına göre de üç-beş kişiyle buna benzer hatta kendisiyle ilgili de sorun olmuş.

Yani ben öncelikle kendime ders çıkarma gayretim oldu inşallah yaptığımız şeyleri gösteriş için yapmıyoruzdur.

Bugün başımızda korona belası tebelleş oldu yarın belki başka şey sorarım size yarın ilacı bulundu deseler bırakın hasta olanları taş gibi olanlar bile neyi var neyi yok satar ve “o” ilacı almaya çalışmaz mı?

Geçen gün gördüm sumak çareymiş diye millet birbirini yiyor sumakla ölümsüzlüğe ulaşma gayretiyle. Bunlar hasta da değil gayet sağlıklı insanlar peki dünya da işler böyleyken ölüm anında şeytan gelip ne diyecek : “Ey Erşad, Ey İbrahim, Ey Osman, ey Ayşe !” elimde ölümsüzlük suyu var içersen ölmeyeceksin.

Sorarım size yaşarken ölümden bu denli korkup Kalu Bela’daki sözü çoktan unutmuş olanlar :“Hadi oradan şeytan efendi biz Allah’tan başkasına muhtaç değiliz” deyip şeytanın teklifini geri çevirebilecek mi? Ya da yeter ki yaşayalım deyip “kana kana” şeytanın suyunu mu içeceğiz?

Bilmem sen ne diyorsun İbrahim? Furkan “23” aklınızdan ve aklımızdan çıkmasın dileğiyle…

Selametle.