Tarih içerisinde insanlık için kırılma anları olarak kabul edebilecek zamanlar oluştuğunu yaşanan gelişmelerin kendisinden sonraki tarihsel süreçleri temelden etkilediğini vurgulayan Özhazar; “Biz bu zamanlara, bu olaylara tarihin kırılma anları diyoruz. Yani belli zamanlarla, belli olaylarla belli gelişmelerle tarihte bir kırılma olur ve o kırılmadan sonra insanlık macerası başka bir şekilde akmaya devam eder. Bu kırılmalar insanların bakış açılarına durdukları yerlere  göre farklı farklı olabilir. Mesela bugün bizim eğitim sistemimizin önemli bir kısmı batı kaynaklı olduğu için bizim tarihe ve geçmişe bakışımızda önemli ölçüde batı merkezli bir geçmiş yaklaşımı söz konusudur.” Dedi.

“AVRUPA’YI  DÜNYA OLARAK GÖRÜYORLAR”

İlkokuldan beri öğretilen tarihi çağların tasniflerini yapan paradigmanın batılı kaynaklar olduğuna vurgu yapan Özhazar; “ Bize bu ayrımları yaparken evrensel yapıları göz önünde bulundurarak buralarda yaptığı değişimleri baz aldık diyorlar. Evrensel olarak nitelendirdikleri yer Avrupa idi . Avrupa’yı dünya olarak gördükleri için burayı derinden etkileyen hangi hadise olursa onu yeni bir kırılmanın başlangıcı veya sonu olarak nitelendirmişler. İstanbul’un fethini yeni bir çağın başlangıcı olarak kabul ederler ama bunu Avurapa’yı siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden etkilediği içindir.  Yani bizim gibi baktıkları için değil.” Şeklinde konuştu.

“DOLAYISIYLA BİZİM UFKUMUZ, BİLİNCİMİZ, BİRİKİMİMİZ, DURUŞUMUZ BU ANLAMDA GELECEK AÇISINDAN ÇOK BÜYÜK BİR DEĞERE SAHİP”

Bugün İslam ümmetinin yaşadığı sıkıntıların önemli bir kısmının yöneticilerinin kifayetsiz, liyakatsiz, yetersiz ve bu işlerin ehil olmamasından kaynaklandığını iddia eden Özhazar öğrencilerin iyi bir eğitim alarak bilgi, birikim ve donanımla yetişmelerinin geleceği şekillendirecek ön önemli unsur olduğunu söyledi. Özhazar  konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü ; “ Yani sizin karşı karşıya kalacağınız problemleri çözebilmeniz için nasıl yetiştiğiniz çok büyük ehemmiyet arz ediyor. Hocalarımız bize siz bu ülkeyi idare edeceksiniz bu ülkenin geleceği sizin ellerinizde dediklerinde biz zannederdik ki hocalarımız bizi gaza getirmek için bu cümleleri kuruyorlar, hayır gerçekten şimdi bakıyoruz şu an ülkeyi idare edenler aşağı yukarı benimle aynı yaşta olan, aynı sıralarda oturduğumuz, aynı yurtta kaldığınız insanlar şu an bu ülkenin kaderini belirleyecek, bu ülkenin kaderiyle birlikte İslam toplumunun da kaderini belirleyecek noktada bulunuyorlar. Dolayısıyla yakın bir zamanda bu ülkenin, bu şehrin hatta Müslümanların umudu yada sıkıntısı, problemi siz olacaksınız. Bu anlamda sizin nasıl yetiştiğiniz, nasıl bir ufka sahip olduğunuz, nasıl bir karaktere sahip olduğunuz, içinde bulunduğunuz şehrin, toplumun, milletin ve İslam ümmetiyle birlikte insanlığın problemleri ve buna dair çözümler konusunda geliştirdiğiniz fikirler bu ülkenin, dünyanın yarınının nasıl olacağını belirleyecektir. Şu an yaşadıklarımız neyin ürünüdür? Bizden önceki neslin yaptıkları veya yapmadıklarını biz bugün yaşıyoruz. Bugün bizim yaptıklarımız yada yapmadıklarımız bizim çocuklarımızın nasıl bir gelecekte yaşayacaklarını ortaya koyan bir durumdur.  Dolayısıyla bizim ufkumuz, bilincimiz, birikimimiz, duruşumuz bu anlamda gelecek açısından çok büyük bir değere sahip. Bu anlamda nasıl bir geçmişten geldiğimiz ne tür  sorunlarla karşı karşıya kaldığımızı biliyor olmanız da çok değerli.”

“1815 YILI AVRUPA VE İSLAM COĞRAFYASI AÇISINDAN KIRILMA NOKTASIDIR”

Müslümanlar  için tarihin önemli kırılma noktalarından biri olarak 1815 yılını gösteren  Özhazar ; “Yani aklımızın ucunda geçmeyecek bir tarih. Bu tarih söylendiğinde  çoğumuzun aklına  herhangi bir olay gelmiyor.  Bu olay Viyana Kongresi’nin yapıldığı tarihtir. Bu olayı da ilk defa duyuyoruz diyebilirsiniz ama bundan sonra herhalde unutmayacaksınız herhalde. Bu kongrenin şöyle  bir özelliği var;  Fransa’da ihtilal olduktan sonra Avrupa bir karışıklık dönemi yaşıyor ve 1815 yılına kadar devam eden Napolyon Savaşları  yaşanıyor.  Bu savaş kısa bir zaman içerisinde bütün Avrupa devletlerini içene alarak bir yangına dönüşüyor ama kimse bu savaştan galip çıkamıyor. Yani çok büyük ekonomik, insan, asker kayıplar var. Şehirler tarumar ediliyor şehirler, ordular yok ediliyor, yönetimler değişiyor ama ortaya çıkan bir sonuç yok. Bunun üzerine Avrupa devletlerinin temsilcileri aralarındaki sorunları savaşlarla değil müzakereyle  çözmeye yöneliyorlar ve 1815’te ilk defa Avrupa devletleri bir masa etrafında bir araya geliyorlar. Şimdi bunun bizi ilgilendiren tarafı ne? Bunun iki boyutu var;

1 – Avrupa devletleri diyorlar ki biz bundan sonra birbirimizle savaşmayacağız, aramızdaki problemleri müzakerelerle çözme yoluna gideceğiz,

2- Avrupa’da yeni bir takım gelişmeler var, bu arada İngiltere merkezli bir sanayi devrimi yaşanıyor, ekonomik anlamda atılımlar var. Bu sürecin devamı için hammaddeye yani sömürgeye ihtiyaç var. Ama bu devletler bir yandan da sömürge sürecini devam ettirmek istiyorlar. Bu süreci doğuda devam ettireceğiz diyorlar ve tarihte ilk defa şark meselesi denilen bir sorun ortaya çıkıyor. Doğu sorunu, doğudan kasıt ne? İslam. Bundan sonra Müslüman coğrafyalara yönelik yeni bir süreç başlıyor. Başlangıç 1815.” İfadelerini kullandı.

“İSLAM DÜNYASI PARAMPARÇA OLDU. BU KENDİLİĞİNDEN Mİ OLDU?”

Viyana Kongresinin yapıldığı tarihte Avrupa’da bin 300’e yakın devlet yada devletçik olduğunu vurgulayan  Özhazar, İslam dünyasında ise aynı tarihlerde sadece Osmanlı ve İran’ın devletinin var olduğunu söyledi. Aynı perspektiften günümüzü değerlendiren Özhazar konuyla ilgili olarak şunları söyledi; “ Şu an Avrupa’da bir tek devlet var. 28 Avrupa ülkesi bir araya geldi, şimdi İngiltere oyun bozanlık yapmaya çalışıyor ama 1815’ten itibaren süreci nereye taşıdılar ? Avrupa’yı tek bir devlet olma noktasına taşırken, İslam dünyası paramparça oldu. Bu kendiliğinden mi oldu? Bazı kavramlar var, o kavramların ortaya çıkış şartları bilinmediğinde bunlar yanlış bir şekilde yorumlanıyor, üzerinde bir sürü kavga veriliyor. Milliyetçilik kavramı Fransa’da ortaya çıkmıştır, bu kavram Avrupalılar için çok güzel bir şeydir, çünkü Avrupa’da milliyetçilik dediğinizde Avrupa’yı birleştiren bir şey. Ama bizim gibi yapıları parçalıyor, ayrıştırıyor, birisi Kürt diyor, öteki Türk diyor, diğeri Arap diyor, ama  Alman milliyetçiliği dediğinizde 300 ayrı parçayı birleştirip tek parça yapıyor. Bu yönüyle bir kavram bir coğrafya için çok olumlu anlamlar ifade ederken bir başka yere gidildiğinde tam tersi sonuçlar tezahür ettirebilir laiklik gibi. Laiklik Avrupa için bir çıkış yolu olmuş, bir kurtuluş olmuştur niye? Avrupa’da her şey kilisenindir. Siyaseti belirleyen kilisedir, ekonomiyi belirleyen kilisedir, bütün Avrupa topraklarının dörtte üçü kilisenin denetimindedir. Kilisenin onaylamadığı kişi kral dahi olamaz.  Kilise din adına her şeyi esir almış. İnsanlar hiçbir şekilde hareket edemiyor çünkü kilisenin elinde öyle yetkiler var ki o yetkilerin önünde hiç kimsenin durabilme  şansı yok.  Dolayısıyla kilisenin otoritesinin sınırlanması Avrupa için bir çıkış yolu olmuştur ama siz onu din karşıtlığı olarak okuyup getirip bu topraklarda da aynı şekilde anlamaya ve uygulamaya çalışırsanız burada kavgaya, dövüşe parçalanmaya neden olursunuz. Çünkü Müslüman toplumlarda kilise diye bir kurum yok ki. Din adamlarından oluşmuş ve din adamlarının şekillendirdiği  siyaseti, toplumu, kültürü belirlediği bir atmosfer yok. Dolayısıyla böyle bir kavramın nasıl çıktığı, ne işe yaradığı göz önünde bulundurulmadan başka bir yere taşıdığınızda işe yarar diye getirdiğiniz toplumları ifsat ediyor, bozuyor, toplumu birbirine karşıt hale getirebiliyor.”

Söyleşinin sonunda Fevzi Çakmak Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Yasin Kılıç Yazar Hüseyin Özhazar’a teşekkür etti. Etkinlik toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.

Editör: TE Bilişim