Uysal, “Öyle ki düşen kapak göz bebeğini örterek görmeyi önleyebiliyor. Bunun sonucunda hastalar görebilmek için genellikle kaşlarını yukarı kaldırmak, hatta düşüklüğün daha ileri aşamalarında başlarını geriye eğmek zorunda kalabiliyorlar. Göz kapağındaki düşüklük hastaların araç kullanmalarını, spor yapmalarını, yürümelerini ve basit gündelik işlerini yapmalarını bile riskli hale getirebiliyor. Hastalar da sorunlarından kurtulmak amacıyla ‘göz kapağı estetiği’ ameliyatı için hekimlerin kapısını çalıyor” dedi.

Erol Uysal, göz kapağı düşüklüğünde herhangi bir medikal veya cerrahi tedaviyi planlamadan önce mutlaka nedene yönelik ayrıntılı değerlendirme yapılması gerektiğine işaret ederek, “Zira göz kapağı düşüklüğü, kapak işlevlerinden sorumlu göz çevresi kaslarını, bu kasları besleyen sinirleri veya bu sinirlerin köken aldığı beyindeki merkezleri etkileyen her türlü nörolojik sorun veya hastalıktan kaynaklanabiliyor. Bu hastalıklar dışlanmadan yapılan cerrahi tedaviler ne yazık ki hem yüz güldürücü olmayabiliyor, hem olası riskli bir nörolojik hastalığın tanı ve tedavisinde gecikmeye yol açabiliyor” dedi.  Göz kapağı düşüklüğü özellikle aniden başlamışsa, bu soruna çift görme veya göz bebek boyutlarında değişiklik ya da baş ağrısı eşlik ediyorsa, zaman kaybetmeden hekime başvurmak gerekiyor. Zira bu belirtiler 3. sinir felci veya Horner Sendromu’nda olduğu gibi acil tanı ve tedavi gerektiren bazı önemli beyin damar patolojileriyle ilişkili olabiliyor. Erol Uysal, dikkatli olunması gereken diğer belirtileri şöyle anlatıyor: “Ayrıca özellikle gün içerisinde değişkenlik gösteren, örneğin akşama doğru belirgin olarak artan göz kapağı düşüklüğü varsa, kapak düşüklüğü taraf değiştiriyorsa veya yine çift görme, bitkinlik gibi başka yakınmalar eşlik ediyorsa miyastenia gravis gibi kas-sinir kavşak hastalıkları açısından mutlaka ayrıntılı nörolojik değerlendirme gerekiyor”.

Editör: TE Bilişim