Acaba sosyal bir varlık olan bireylerin kendi ödev ve sorumluluklarını bilip onları yerine getirmesi için, ayrıca “kültür” adı verilen bir donanıma gereksinimi de yok mudur?

İzin verirseniz anlatacağımız konuya girmeden önce yerel gazetelerde köşe yazılarının var olması o yerel gazeteye renk kattığını ve okunmasını da sağladığını vurgulamak istiyorum.  Yerel basında çalışan gençler köşe yazılarının okunmadığını savunuyorlar ancak bu görüşe katılmak mümkün müdür? Tarafsız gözle yazılan ve içeriği dolu olan köşe yazılarının okunduğunun bir tanığıyım. Yeter ki sizler okunacak türde köşe yazıları yazın. Bu noktada yıllardır değişik yerel gazetelerde yazı yazan birisi olarak yazılarımın okunması, okuyucuların teşviki bizleri yazmaktan, çizmekten alıkoymadığının da bilinmesini istiyorum. Bir yazarın en büyük destekçisi okuyucuları değil midir?  Yine belirtmek gerekir ki yazmak her babayiğidin harcı da değildir.

Şimdi gelelim asıl konuya. Bana göre kültür, aynı zamanda bir olgunluk seviyesidir. Siz hiç kültürlü insanın, coşkunluk, hele hele taşkınlık gösterdiğine tanık oldunuz mu? Acaba kültürlü insan, saltanat iddiasında bulunabilir mi? Elbette bulunamaz. Gerçek anlamda kültürlü, pozitif insanlar, oturduğu yerden binlerce kilometre uzaklıktaki efendilere kulluk ederler mi? Kültür ile yoğrulmuş insan, içten bir bağlılıkla insanları sever, gördüğü kötülükleri unutur ama iyilikleri ise hiç aklından çıkarır mı?

Bugünkü eğitim programlarına bakıyoruz. Ne yazık ki ülkemizde öğretimle kültür arasında, bir bağlantının kurulmadığını görüyoruz. Aslında bu iki kavram arasında, bir kopukluk da görülmüyor mu? Oysa ki kültür, toplumun sosyal, ekonomik ve siyasal açılımlarıyla ilgilidir. Bugünün öğretimi ise toplumsal kültür potansiyeliyle ilgilenmeden, gençlere sadece akademik bilgiler vermekle yetiniyor. Gençleri, sadece meslek bilgileriyle donatmayı hedef alıyor. Öğretimle kültür arasında bir bağlantı kurulmasına gerek bile görülmüyor bu ülkede.

Bugünkü eğitim sistemimiz sadece ünvanlı kişi yetiştiriyor.  Ama ne yazık ki, gençlere toplumsal bir ruh ve ona göre bir sorumluluk bilinci vermiyor ya da veremiyor. Bu tutumla, bu ülkede gençlerimiz okuyor, araştırıyor. Ancak  hayatın akışı hakkında herhangi bir görüşe sahip olamadıklarını görmek bir eğitimci olarak beni de çok üzüyor doğrusu. İşte gençlerimizin, bu dar çerçevenin içinde yetiştiklerini biliyor muydunuz? Acaba günümüzde gençlerimizin yaptıkları işlerin gelecek kuşaklara olan etkinlikleri ve değerlendirilmesiyle, pek ilgilendikleri de söylenebilir mi?

Şayet bir toplumda kültür, insanı özgürce düşünmeye alıştırır. Kültür, çevreyi tanımaya zorlar adeta. İşte bu anlayışla, kültürel birtakım çalışmalar, okul programlarına mutlaka girmelidir diye düşünüyorum. Yine artık gençlerin, kültür donanımıyla zenginleştirilmeleri gerekir. Değişik ortamlarda zaman zaman soruyorlar, kültürlü insan ne demektir? Kültürlü insanın, diğerlerinden farkı nedir?

İzin verirseniz bu sorulara dilimin döndüğünce cevap vermeye çalışayım: Pek tabii ki  kültür aynı zamanda yaşamla ilgili bilgi hazinesi de değil midir? O halde bilgi ile kültür arasında fark var mıdır? Elbette fark vardır. Bilgi dendiğinde, aslında meslek hüneri veya becerisi anlaşılır. Kültür ise, insanı uyanık tutar. Bir yerde görüş alanlarını genişleten bir olgudur. Kültürlü insan, kendi bilgisini nerede ve nasıl kullanacağını, kendi özel çıkarlarıyla, diğer çıkarların (başkalarının ve toplumun) nerelerde kesişeceğini, ya da nerelerde birleşeceğini az çok bilir. Bu anlamda, kültürlü insanı yeni bir strateji düşündürür ve gidilecek en doğru ve en kısa yolu gösterir yada işaret eder. Bazen okullarda verilen teknik bilgi, öğrenciyi robotlaştırabilir. Onu, o dar bilgi kalıplarının içinde tutabilir. Böyle bir öğrenci, gelişmeleri kısa görebilir. Analitik düşünceyi sınırlandırabilir. Oysa kültür, onun görüşünü hem açar ve hem de cesaretini ve özgüvenini arttırmaz mı?

Bakınız pek çok ortamda, platformlarda, toplantılarda ifade etmeye çalışıyorum: ÇOK DİPLOMA, ETİKET SAHİBİ OLMAK DA, İNSANA ÇOĞU ZAMAN YETMEYEBİLİR. Kişi, kuru bilgilerle, baş başa kalabilir. Hatta kendini, kişisel çıkarlara kaptırabilir. Kendi sorumluluklarını da unutabilir. Oysa, kültürle bilginin bir arada olması, insana en azından, seçkin bir kişilik kazandırır.  Sağlık konuları, ahlâk, davranış, saygı, doğruluk ve sorumluluk duyguları, düşünmeye hakim olunca, kültürün sağlayacağı düzey, daha bir başka olur herhalde. İşte burada kalite ve yetkinlik kendini göstermiş olur. Aslında, bir yerde kültürü tanımlamak pek mümkün olamaz. Çünkü, kültür yaşanır. Kültür, derin düşünen insanların dünyasıdır. Kültür, elbette bilgiyi de şart koşmaz mı?

EĞER BU ÜLKEDE KÜLTÜR DÜZEYİNİ İŞLEMEK İSTİYORSAK, İŞE ÖNCE ÖĞRETMEN EĞİTİMİNDEN BAŞLAMAK ZORUNDA DEĞİL MİYİZ? Nedense siyaset kurumları, milli kültür düzeyi ile pek ilgilenmez. Keşke ilgilense. İlim ve kültür bir arada olmak üzere, keşke siyaseti bir etkileyebilse belki her şey daha iyi olmaz mıydı? Çünkü kültür boş, hamasi nutukları ve gösterişli şişkinlikleri kabul etmeyen bir olgudur. Kültür, kim ne derse desin yaratıcı dimağlarda bulunur. Kültür, insana değişik bir ruh kazandırır.

Ayrıca kültür şu sorulara yanıt aramaya da çalışır: Ülke nedir? Ülke kimindir? Vatandaş nasıldır? Politika, kimlere çalışıyor ya da kimlere çalışmalıdır? Batı ülkelerinde, yetişen gençler, neden bizden daha verimlidirler? İşte Kültürlü insan, bunları sorgular, araştırır analiz eder ve yanıt bulmaya çalışır. O halde kısacası KÜLTÜR, İNSANLARI SEVMEK değil midir bir yerde? Onlara, daha yakın olmaktır. Doğruluktan çıkarı uğruna da olsa asla şaşmamaktır. Kendini, olduğundan büyük görmemektir. Kin, kibir, gurur duygularından arınmaktır.  Sokağa düşen her sözün peşine takılmamaktır. Kızmamak, böbürlenmemek, köpürmemektir. Kültürlü insan, kusuru önce kendinde arar, sonra da başkasına bakmaz mı?

Bir yerde kültür ahlâk, çok düşünmek ve kaliteyi düşürmemek, suçluları cezalandırmak yerine, suç yaratan neden ve olayları ortadan kaldırmaya çalışmak, haktan, adaletten ve uygarlıktan yana olmak, iki yüzlülüğe düşmemek değil midir? KÜLTÜR, DOĞRULARI BULMAYA, AYDINLIK VEREN BİR IŞIKTIR. Kültür donanımıyla yetişen ve yetiştirilen gençler, kendi özel meslekleri yanında sosyal görevlerini yerine getirmiş bir onurla, uygar halkıyla birlikte kalkınmış vatanlarına, sevinç gözüyle bakıp mutlulukla gülümsemek hakkını kazanırlar. İşte kültür düzeyimizin geldiği nokta ve olması gerekenler….

Bizden söylemesi. Hani deniliyor ya. Kalkınmanın temeli kültürdür diye. Hiç düşündünüz mü? Acaba toplum ve birey olarak bu sözün gereğini yerine getirebiliyor muyuz? O halde bu ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını, medeni dünya ve gelişmiş ülkeler arasında yer alması isteniyorsa, gençlerimize toplumsal ruh ve sorumluluk bilinci vermeli, onları toplumsal ve ülke sorunlarına duyarlı bir yurttaş olarak yetiştirecek eğitim sisteminin de bir an önce hayata geçirilmesi de gerekmiyor mu?  Hoşça kalın dostça kalın!