Bir fotoğraf düşünün o denli flu çekilmesine rağmen bu kadar berrak anlatmıştır duyguları.  Belediye başkanından tutun müftüsüne, anasından tutun kızına, babasından tutun oğluna; öküzünden arabasına hele o ay yaldızlı bayrak yok mu altında yatan binlerce kefensiz yiğidin şahitleri. Bırak şikâyet etmeyi senin derdinde şu resimdekilerin yanında dert mi yiğidim? “Delikanlım işaret aldığın gün atandan, yürüyeceksin millet yürüyecek ardından.”  Çoğu eşinden, çoğu babasından annesinden, beşikteki bebesinden yoksun. Acıları taze, yürekleri dağlanmış, bastıkları toprakta hiçbir şey bitmiyor kan lekesinden. “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor”  Düşman terk ederken her yeri yakıp yıkmış, canlıları ya öldürmüş ya da sakat bırakmış. Lakin bir şeylerini asla alalamış onlardan umut. Bir yer de varsa umut o yer olur lâyemut.

“Vatan yükü çok ağır, ağır taşırız ağır,
Bilsek ki ölünecek, bu yüke değer kahır...

Bin doğar bin ölür,  bu yükü üstleniriz,
Eyy..Tevhid'in kızıl süsü, seninle yükseliriz...”

                                       2-Aynı gün tören alanına giriş orijinal hali 1933/UŞAK

Uzansa güneşe dokunur mu? Ölmek değil zor olan yiğidim bayrak için zor olan bir ömür yaşamak onun uğrunda. Bir selam gönder dilersen ebede edeple. O fotoğraf da görünenlerin bakma yüzlerin güldüklerine, gözlerindeki ışıltıya, kalpleri hepsinin yara bere.  Ne doğru düzgün giyecek var ne de yiyecek hepsi olsa bile oturdular mı sofraya ya babaları eksik ya da anneleri vatan uğruna şehit düşmüşler. “Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı. Düşün altında binlerce kefensiz yatanı”  Neden böyle acıklıdır bilir misin bu toprakların ezgileri? İşte sırf o fotoğrafı özgürce çektirmek için ölmüştür hepsi de. Ve bir gün gelecek soracaklar sana yiğidim Türk kim diye?

Türk Mete’dir, kötülükten ötedir de.

Sibirya’ da Asena, Hazar’da Börü’dür.

Tarihe yön verenlerden beridir…

Adaletin simgesi, ölümün son nefesidir de.

O fotoğrafı özgürce çektirmek için nelerinden vazgeçti insanlar bir bilsen. Öyle bir ordu kurdular ki ölüm kudursa, kapı kapı dolaşsa vazgeçmek yok bu davadan, bu millet var oldukça. “Demir” gibi yiğitler ne kadar “Halis” niyetliler  “Ömer” gibi vakur ve cesaretliydiler.” Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”

Yetmeyecek sana tekrar tekrar soracaklar Türk kim diye?

“Türk Fatih’tir yirmi birinde,

Nene Hatun’dur yetmişinde,

Her daim her yaşta özgürlüğün peşinde de.”

Tarihler 1906 yılını gösteriyordu Uşak İlinde, takvime uzandı küçük Kazım yırtık pırtık bir elbise var üstünde. Savaştan bitap düşmüş bir milletin en küçük fertlerinden.  Her fotoğraf her geçen gün daha da kararırken içinde onunda umut var henüz özgürlüğün o muhteşem fotoğrafını çekmek için uzanamasa da deklanşörüne.

                                                                  Beş yaşında Hüsnü Kazım ÖZLER  (Foto Kazım)

Tam yirmi yedi yıl daha beklemesi gerek o fotoğraf için. Sarı tarlalar yakılacak, toprak kızıla boyanacak, dağılan devletin her yeri bir bir işgal edilip tarumar edilirken bir ses yükselecek arş-ü alaya “ Neyi yürekten istedin de vermedi Allah?” Aha göründü Samsun’da kurtuluş meşalesi ve Uşak’ta “Nikolaos Trikupis”i esir alacak Cumhuriyetin efendisi. Türk milletine önderlik ederek kazanılacak zaferin en büyük işareti, savaşın fiilen bittiği topraklara çok yakışacaktı elbette.  Bu çetin savaşta herkes geçmişken yardan ve serden Türk milletine önderlik eden kimdi diye soran olursa;

Hasretle beklenendir,

Tüyleri diken diken edendir de.

Giderse yara saran, kalırsa devlet kuran…

Türk dedin mi Mustafa Kemal’dir de.”

Ya o fotoğrafı çektirmek için her şeylerinden vazgeçenlerin kim olduğunu sormayacaklar mı?  Olur, da onu da soran olursa:

“Vatansız bilmeyen, topraksız doymayan de,

Bayrağı inmeyen, umudu solmayan de,

Bir ucu Merv’de, bir ucu Bilecik’te,

Aynı kalbi taşıyan bir millettir de.”

                                     Başka bir açıdan orijinal hali, tören alanına giderken 1933/UŞAK

O gün o fotoğraf karesinde yer alanlar tarihe şahit olunan bir karede olduklarını asla tahmin etmeyeceklerdi. Umursamayacakları ise su götürmez bir gerçekti. Çünkü her şeyleri doğaldı, hiçbir şeyleri sahte değildi. Ne en pahalı telefonlarla “selfi” telaşına düşmüşler ne de en “janti” kıyafetlerle “like” derdine girmişlerdi.

En sevdiklerini feda ettikleri büyük yıkımın ardından özgürce fotoğraf çektirmek için yamalı pantolonları yırtık pırtık göynekleri altları delinmiş çarıklarıyla özgürlük her şeyleriydi yiğidim. Sen hiç ölümün gölgesinde özgürlük yaşadın mı? İşte o karede olanlar ölümün kıyısında zulmün en abad olduğu zamanları yaşadılar sırf bu kareyi çektirmek için ekmeksiz yaşadılar; hürriyetsiz yaşayamadılar. Seninse derdine hele yiğidim! Markalı giyecekler, turtalı yiyecekler, bedelsiz zirveler istiyorsun.

Fotoğrafı çekeni de fotoğraftaki en meşhur Kamil KABALAK’ı da o karedeki isimsiz nice atamızı da unutmadık elbette lakin derdimiz edebiyat kaygısı değil memleket sevgisi olunca Foto Kazım belki az da geride kaldı onun ruhunda bütün şehitlerimizi rahmetle anarak bitirmek “Bir Fotoğraftan Ötesini İstikbalin Anatomisini”

Bir nebze anlattıysak yaşasın Cumhuriyet yaşasın özgürlük demek.