"Her dinlediğimizde bu türküyü mutlaka eşlik ederiz öyle değil mi? Kaybolup gideriz o türkünün içinde. Aşkı dokuruz kilime.”

Gazetemizde daha önce de yazılarını sizinle paylaştığımız Türkolog Murat Erşad Al bu sefer sizi kilimin kendine özgü dünyasında yolculuğa çıkaracak.  Yalın ve içten bir anlatım diliyle kilimi gönlümüze dokuyacak.

Bugün sizleri yine kültürel, bir o kadar da gizemli bir yolculuğa çıkaracağım. Şimdilerde sevdiğine sözü olanlar: “watsapp’tan, mail’den, messenger’dan, face’den zaman zaman da dm”den tabiri caizse yürüyerek ifade ediyorlar sevgilerini. Eskiden daha eskiden durum öyle miydi peki? Kokulu mektuplar, güvercinler, dumanlar, resimler, heykeller nihayetinde ‘desenlerle’ hislerini” aktarmanın telaşı ve mücadelesi vardı. “sevdiğine sözü olan bir kilim dokur.” Her dinlediğimizde bu türküyü mutlaka eşlik ederiz öyle değil mi? Kaybolup gideriz o türkünün içinde. “Aşkı dokuruz kilime.”

Kilimlerin diline gidelim, desenlerin anlamını keşfedelim. Nerde ne söylemiş bakalım.

Öncelikle kilimin tarih içindeki serüvenine göz gezdirelim. Elbette sadece sevdayı ifade etmek için dokunmadı her vakit. Bunu da not etmek gerekir. Ancak beni takip edenler bilir ki ben de her yol “aşk” a çıkar. Aşka çıkmayan yol hayat olsa teperim.

Kilim: (bk TDK) “Halı gibi kullanılan, döşeme, sedir, divan vb yerlere serilen, çeşitli renk ve çizgilerle süslü, havsız, kalın kıl ya da yün dokumaya verilen isimdir. Benim tanımım ise şu şekildedir: “ Her ilmek bir vuslat, her çizgi bir ayrılık, her desen bir umut, her ıstar bir başlangıç, her kirkit sevgiliye sitem, konuşmadan anlatan genç kızların yürek çarpıntısıdır.” 

Tarihi gelişim içinde kilimle ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgi verip sizlerin asıl merak ettiğiniz 22.si düzenlenen Eşme Kilim ve Sanat festivali hakkında makineme yansıyan karelerden tutun “Eşme” kilimin geldiği son noktayı paylaşacağım. Azıcık sabır yepyeni dünyaları açar insana unutma.

Türk dokuma sanatının önemli dallarından biri olan kilim, genellikle ev ve çadırların döşenmesinde kullanılır. Halı ile hemen hemen aynı işlevler için dokunmasına karşılık, teknikleri ve desen özellikleri oldukça değişiktir. Halıda atkı ve çözgü dışında bir de üçüncü öğe olan düğümler vardır. Oysa kilimde düğüm öğesi yoktur. Kilim dik tezgâhlarda dokunur. Kilimin her iki yüzünde desen ve renkler birbirinin aynıdır. Güç bir teknik olan kilim dokumasında motifin her bir bölümü ayrı renk yün kullanılır ve parçalar halinde motiflerin birbirinden ayrıldığı yerlerde ilik adı verilen aralıklar oluşur. Bir kilimin düzgün bir yüzey oluşturması, sık olması, renklerin uygunluğu ustalık gerektirir. Tekniğin gereği olarak genellikle kilimlerde motiflerin geometrik olduğu ve verev çizgilerle zikzakların yeğ tutulduğu görülür. Böylece renklerin ayrıldığı bölümlerdeki açıklıklar küçültülmüş olur.

Kilimler dokundukları yörenin adıyla, aşiret adıyla ya da motiflere göre adlar taşırlar. Anadolu kilimlerinde Türkmen, Yörük gibi ana grupların yanında Emirdağ, Karasu, Kırşehir, Eşme gibi yer adlarına göre de adlar alır. Daha önceki yazılarımda da bahsettik Halı Türkmenlerin, Kilim Yörüklerin özgün sanatlarını yansıtır. Zamanla iki unsur da hem Türkmenlerin hem de Yörüklerin benimsedikleri dokuma ürünleri olmuşlardır. Şunu da ifade etmekte fayda var diye düşünüyorum. Halı daha uzun sürede dokunan bir tür olduğu için Türkmenler daha önce yerleşik hayata geçmişler bu yüzden halı onlarla gelişme göstermiştir. Ancak kilim daha kısa sürede dokunduğu için göçebe yaşama daha uygundur, bu da Yörüklerin işine gelmiştir. 

Düz dokuma yaygılarından kilimin, 4000 yıllık bir geçmişi olduğu sanılmaktadır. En eski kilim örneğinin M.Ö 6500 yıllarına ait olduğu tahmin edilmektedir. Orta Asya Yukarı Altaylardaki “Pazırık” Kurganında bulunmuştur. Kilim, dua eden kadınlar figürlerinden oluşmaktadır.

Truva’da M.Ö.2300 yıllarına ait bir kilim parçası bulunmuş olup, parça hakkında kesin bilgiler yoktur.

Kilim yüzeyinin desenlenmesi üç yolla mümkün olmaktadır.

1. Önceden dokunmuş kilimler model olarak kullanılmaktadır. Kısaca intihal bunun adı.

2. Dokuyucu kendi içinden geldiği gibi desenlemekte ve renklendirmektedir. Bu aşkın ta kendisi özgün bir sanat eseri.

3. Çizilmiş desenler kullanılmaktadır. Başkasının duyguları.

Kilim motiflerini çeşitli şekilde sınıflandırmak mümkündür.

Hayvansal motifler: Kuş, ejder, böcek.

Bitkisel motifler: Ağaç, yaprak, çiçek, meyve.

Geometrik motifler: Üçgen, dörtgen, dikdörtgen, eşkenar, dörtgendir

Karışık motifler: Madalyon, rozet, çengel, sütun, yazı, harf, bulut, çintemanı, vazo.

Sembolik motifler: Bu tür motifler aracılığı ile dokuyucu duygu düşünce ve fikirleri ile doğa güçlerinin simgelemektedir. Bunlara; kuş, hayat ağacı, el haç, tarak, ibrik, kandil motifleri örnek verilebilir.

Kilimle ilgili çeşitli araştırılmalar yapılmakla birlikte bu konuda ilgi çekici bir yaklaşım da UNESCO’dan gelmiştir. Adı geçen kuruluş on beş dilde yayınladığı “Görüş Dergisi”nin on ikinci sayısını (1976) İskitler ile Pazırık halısına ayırmış olup dergide yazı yazanların hepsi Rus ve Ukrayna kökenlidirler. Keşke Türk Bilim adamlarımızda kendi tarihimizle ilgili bu çalışmada yer alsalardı demeden geçemiyorum.  Bu dergide yazı yazanlar ne hikmetse, İran, Osset, Altaylılar, Tuva, Kazakistan, Moğol, Çin, Rus, İskit, Ukrayna adlardan sıkça söz etmelerine rağmen, Türk kavramını kullanmaktan ısrarla kaçınmışlardır. Adı geçen dergide yalnızca ilk Türk hakanının cenaze töreninde bir örnekle söz edildikten sonra Bizans’tan elçi olarak Avar ve Rumların da bulunmuş olduğu ileri sürülmektedir,” denildikten sonra “cenaze törenine gelenler Pasifik kıyıları, Sibirya ve Orta Asya gibi Türklere bağlı olmayan yerlerden gelmişlerdir” denilmektedir. Bu da hem beni hem de sizi üzmektedir. Ama olsun yılmak yok bu yolda “Türk” sanatını dileyen dilediği kadar gizlemeye, görmezden gelmeye çalışsın atalarımız tarihin her yerinde iz bırakmışlar ve kim ne denli uğraşırsa uğraşsın o izleri yok edemeyecektir. Tabii bunu slogan olarak söylemek de kolay. Kendi tarihimizi kendimizin araştırmak zorunda olduğumuzu da unutmamalıyız. Dergi bütünüyle incelenirse, yazılanların yukarıdaki örnek de olduğu gibi bilimsel anlayışa pek dikkat edilmediği anlaşılacaktır. Ancak bazı bilim insanları şunu maalesef unutmaktadır; Sosyal bilimler fen bilimleri gibi bilimsel sonuçlara ulaşamaz yani görecelik her daim vardır.

  Sosyal bilimlerde önemli olan yöntem ve tekniğin bilimsel olmasına özen göstermektir. Bazıları sosyal bilimlerin sonuçlarının bilimsel olmadığını söylemekte aslında haklılardır çünkü göreceli olan unsurlardan “iki kere iki dört” eder der gibi sonuç çıkmamaktadır.  Mesela bir yerde İskitlerin yurdu Karadeniz’in kuzeyi denirken, bir başka yerde Sibirya’daki İskit eserlerinden ve bir başka yerde de “İskitlerin akrabaları olan Altaylılar” gibi mezarlarını düzenledikleri belirtilmiştir. Ayrıca, "Orta Asya"nın (Yani Büyük Türkistan’ın) Türklerle ilgisi olmadığını belirtmiş ve biraz dil coğrafyasıyla ilgili olanları güldürecek seviyede “Altaylıların, İskitler gibi Farsçanın çeşitli lehçelerini konuştukları sanılmaktadır” diye yazılmıştır. Aynı dergide İskitlerin at sırtında silah kullandıkları, tanrılarına özellikle at kurban ettikleri, domuz beslemedikleri, kımız içtikleri, doğuştan çoban oldukları, ölümden sonraki hayata inandıkları, bundan dolayı da mezarlara yiyecek koydukları ve yiğit kişilerin ise mumyalanarak kıymetli eşyalarıyla, atıyla gömüldüğü, koçbaşlı kapları olduğu, tekerlekli çadırlarda yaşadıkları belirtilmiştir. Bunların bazıları doğru bazıları yanlıştır ancak değerli bir çalışmadır. Sen kendi tarihini araştırıp gün yüzüne çıkarmazsan başkası istediğini yazar çizer sende seyretmek zorunda kalırsın. Biraz kızdım kendime de daha çok çalışmak gerek daha çok okumak araştırmak ve irdelemek. Neyse içimize su serpmenin vakti geldi Eşme’ye gidiyoruz haydi.

"Festival için her şey özenle düşünülmüş, kilimlerin sergileneceği alanlar ve kilim desenleri çok harika seçilmişti"

Arkeolog Murat Erşad Al'ın gözünden Eşme Kilim Festivali

Dün ilk bölümünü yayımladığımız  "Sevdiğine Sözü Olan Bir Kilim Dokur" başlıklı yazısıyla gönüllerimizi titreten Arkeolog Murat Erşad Al bu gün Eşme kilim festivalindeki izlenimlerini bizimle paylaşıyor.

Öncelikle şunu demeden edemeyeceğim. Eşmeye ilk defa gittim lakin gerçekten o kadar sevdim ve beğendim ki bakalım anlatabilecek miyim? Öğleye doğru vardık Allah’ım o nasıl sıcaktı! Yol üstünden geçtikçe daha belirgin Ege kasabasına(ilçe) yaklaştığın, besbelli. Akdeniz iklimin bitki örtüsü maki her yerde çok sık olmasa da yeşillik çok hoş benim gibi “Torosların” bozkırında yetişmiş biri için yeterli. Şehir merkez nüfusu ‘15’ bin kişi civarında ne çok kalabalık ne çok az, ideal yani. Şehre girerken en dikkat çeken o muhteşem şekilde yapılmış Camii, her noktadan gözüküyor çok gösterişli epey heybetli ve alt katlarıyla üst katları farklı mimari tarzda yapılmış altı kesme taş üstü yanılmıyorsam daha hafif malzeme kullanılmış kubbeler çoğaltılmış bu vesileyle. O nasıl kalabalık bir Pazar, sanki her pazarcı mağaza açmış her şeyin her türü var fiyatlara bakmadım. Valla bir şey almadım zamanım kısıtlı, cüzdanım cebime sıkışmıştı. Festival için her şey özenle düşünülmüş, kilimlerin sergileneceği alanlar ve kilim desenleri çok harika seçilmişti, her biri. Havanın sıcak olmasından dolayı ikindiyle birlikte alan epey kalabalıklaştı. Her tür kilim her tür desen mevcuttu. Kökboyanın her halinin kullanıldığı kilimler vardı. Kimyasal boyayla dokunan kilimlerde epey revaçtaydı. Her boyutta her türde kilim bulmak zor olmadı, halı tezgâhları “ıstarlar” konulmuş dileyenler dokumaya çalışıyordu. Ben sağ olsun ellerinden öptüğüm değerli annem “Fadime”  sayesinde, küçükken onun dokuduğu halı ve kilimlere yardımcı olurduk o vesileyle öğrenmiştim az çok. Arada koparırdık iplerini “kirkiti” sert vurur ezerdik o’da terlikle kovalardı. Bu arada terlik demişken “almasınlar” annemi şiddetten. Biz konumuza dönelim, bu iş karıştı iyice. Festival kapsamında “Yöresel Düğün” icra edildi. Genç kardeşlerimi kutlarım aslına uygun yapmak için çok büyük emek ve gayret sarf etmişler. Güzellik yarışmasının galibi “Ukraynalı” biri oldu, lakin o kadar güzel “Yörük” kızlarının buna katılmamış olması da tuhafıma gitti. Bütün tezgâhları gezdim, her deseni inceleyip, irdeledim. Eskilerden bir teyzeyle epey kilim üzerine konuştuk o da üç aşağı beş yukarı yukarıda yazdığım şeyleri anlattı kilim için. Tek üzüntüsü ki haklı bence fiyatların düşük olması dedi. Çünkü kolay değil o kadar emek zaman sanat harikası çıkarmak için uğraşıp karşılığını alamamak üzücü lakin el dokuması kilimlerde her şey de olduğu gibi fabrikasyona her geçen gün daha da yenilmekte ve tükenmekte. Festival kapsamında çeşitli sanatçılar katıldı, etkinlik çok canlıydı. Ege bölgesi başta olmak üzere her yerden katılım vardı hatta yurt dışı “Romanya-Bulgaristan vb.” Gelenler olmuştu. Çoğu aracın plakası yabancıydı. Bu, Eşme kilimini dünyaya tanıtmak için iyi bir fırsattı. Yerel ve ulusal kanalların çoğu gelmişti. Akşam olmak üzereydi, güneş yavaş yavaş gülen yüzünü geceye bırakmaya hazırlanıyordu. Bize de yol gözüktü. Araçta “Müslüm Gürses’in” tek ve en sevdiğim parçası “Bir Bilebilsen” çalıyordu.