Bu Pazar Acıpayam Dernekler Birliği olarak Acıpayam Hisar Karakekik yaylası Suüstü mevkiindeki çoban Mevlüt Gün'ün çoban yurdunu ve 8 yaşındaki oğlu Ahmet Gün'ü ziyarete gittik. Yaklaşık1800 metre   yüksekliğinde zorlu koşullarda süren yaşamı yerinde gördük ve çoban yurdunda dostlarla beraber güzel bir gün geçirdik.  Etkinliğe katkı ve katılım sunan herkese ve Çoban Mevlüt Gün ve çalışkan eşi Durdagül, ve Ahmet çocuğumuza misafirperverliklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Ta 1800 m yüksekte Karakekik yaylasında ne işimiz var o yaylayı nereden bulduk önce olayın hikayesini anlatayım. 
Bir gün Acıpayam dernekler Birliğinden 2 arkadaşımız Sabit Kızılhan ve Mustafa Ünal’ın yolu yaylaya düşüyor. Yaylada çoban yurdunda Mevlüt Gün’e misafir oluyorlar. Mevlüt Gün’ün 8 yaşındaki oğlu da konuklar ile yakından ilgileniyor ama gözüne Mustafa Ünal’ın fotoğraf makinası takılıyor. 
Bundan sonrasına minik Ahmet’in sözleri ile devam edeyim.   
Ben Ahmet Gün, Acıpayam Hisar köyü Karakekik Yaylası Suüstü Mevkii’nde ailemle yaşıyorum ve 3. Sınıfa geçtim. Bir gün bizim yaylaya elinde fotoğraf makinesiyle iki tane amca geldi, biri Mustafa diğeri Sabit amca. Bizle konuştular ve fotoğraf çektiler, ben o makineyi çok beğendim. Mustafa amca elime verdi ben de fotoğraflar çektim ve ona dedim ki ‘Amca bunu bana versen ya.  Sana bir oğlak vereyim’ dedim. O makineyi çok sevmiştim ve üzüldüm. Sabit amca dedi ki “Ahmet sana sana göre bir fotoğraf makinesi getireceğim söz veriyorum” dedi.
 Çok sevindim ve beklemeye başladım, 15 gün sonra Sabit amcam yanında başka bir amca ila yanımıza geldi fotoğraf makinesi ve mavi bir bisiklet getirdiler, çok sevindim ve fotoğraf çekmeye başladım. Burada elektrik olmadığı için fotoğraf makinesini şarj etmek için sabit amcam traktöre takılan bir alet getirdi o aletle pilini dolduruyorum ve fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Geçen gün çektiğim fotoğrafları babam biriyle Acıpayam’a gönderdi ve Sabit amcam ve Mustafa amcama ulaştırınca sizlere göndercekler. İnternet nedir pek bilmiyorum, okul açılınca öğretmenime ve arkadaşlarıma bu olanları anlatacağım ve interneti öğreneceğim. Bana hediye edilen fotoğraf makinasıyla bizim buraları çekmek en büyük zevkim. Beni internetten takip ederseniz çok daha güzel şeyler çekeceğim. Keçilerimizi tavuklarımızı bahçemizi, kuşları daha neler neler... Hadi beni takip edin, herkesi seviyorum. Ahmet Gün
Bu sözleri okuyunca hep beraber toplandık ve Ahmet’i ziyarete gittik, güzel gönüllü aileye konuk olduk. 

Dernekler birliği olarak Ahmet’e destek vermeye devam edeceğiz. Ancak Ahmet gibi şu an dağlarda çok akıllı çok zeki çocuklarımız var. Tarım ve hayvancılık eğitimi verilen ziraat liseleri, yatılı bölge okulları bu çocuklar için büyük bir ihtiyaç. 
Ahmet bize yaşadıkları yurdu, ocaklarını, zor ama bir o kadar otantik yaşam koşullarını gösterdi. Ahmet ve  babasının rehberliğinde  yaylayı gezdik, asırlık ardıç ağaçları ve çoban çeşmelerine gittik, Tepe kuyu adı verilen zirveye çıkardı. Zirve de ise büyük bir sürpriz var. Önümüzdeki günlerde Prof.Dr. Turgut Tok’un açıklamasını bekliyoruz.  
Bu arada benim 7 yaşındaki oğlum Ayber Deniz ile Ahmet arasında da güzel bir arkadaşlık kuruldu. Kocaman çocuk yürekleri ile bir anda adeta kardeş oldular. 
Yörük yaşamı halen devam ediyor. Çobanlarımız sayesinde hala sağlıklı et yiyebiliyoruz. Keçi sütü içebiliyor ve süt ürünlerine ulaşabiliyoruz. Yörük yaşamını hala sürdüren son kalan birkaç çobanlarımızın sayısının arttırılması gerek. En önemlisi  SGK problemlerinin çözülmesi gerekiyor. Örneğin 100 küçükbaş hayvanı dağlarda besleyen çobanın SGK primi devlet tarafından yatırılır desek dağlarımızda sürülerimiz çoğalır. Bu konuda Tarım Bakanlığımız umarım çözüm bulur.     
Aile işletmeciliğine dayanan geleneksel tarımın devam etmesi  sağlıklı gıda ve  istihdam için şart görünüyor.  Bizler her zaman köylerimizde, yaylalarımızda Anadolu insanımız ile birlikte olacağız. Onların sorunlarına çözüm arayacağız.