Değerli Okurlar! sizleri bilmiyorum ama bir eğitimci olarak şu hususları çok merak ediyorum. Acaba bizim, toplum olarak okuma alışkanlığımız ne kadardır? Okumaya, ne kadar zaman ayırıyoruz? Zaman zaman, kitap hediye ederek çocuklarımızı, akraba ve dostlarımızı, arkadaşlarımızı okumaya teşvik ediyor muyuz? Her gün, az bir zaman ayırarak sonsuz varlığın karanlığına yeni bir ışık tutup bilmediklerimize açılmak, insanı daha güçlü kılmaz mı? Ayrıca senenin üç yüz altmış beş gününde ne kadar kitap, ne kadar makale okuyoruz? Düşünebiliyor musunuz? Uygar insan, kendini yalnızlıktan, başka türlü nasıl kurtarabilir ki? Kitap okumak, müze gezmek, tarihi ve turistik mekanları gezmek; doğayı, çevreyi tanımak, insanları sevmek ve öylece kültür zenginliğini hakim kılmak.  Bütün bunlar, sizce iletişimi daha etkili ve yaşamı daha anlamlı bir düzeye getirmez mi?  Okumanın ardındaki gizli varlığı görmenin ve öylece eskimiş zamanları, çağları yenmenin bir ayrıcalığı olmaz mı? Acaba mutluluk nedir? Mutluluk, sadece yemek içmek ve eğlenmek midir? Bir de kendinizi ve yaşadığınız ortamı tanımanın, toplumla kaynaşmanın, bilgiyle de söz sahibi olmanın bir üstünlük payı yok mudur? Aslında her kitap bir dünyadır,  okumak ve öğrenmek ise, o dünyayı bulmaktır. O dünyanın lezzetini yaşamaktır. Kitap, yeni ışıklara açılan bir kapıdır. Bu ışıklara kavuşanlar, daha güvenli yaşarlar,  başarılara da daha hızlı giderler. 

Bakınız! Orta çağı bir düşünün. Aşiret reislerinin, despot hükümdarların, üfürükçülerin ve bunların beslediği mafyaların koyduğu kurallar ve öngördüğü yaşam tarzı, geçerli idi. İnsanların başka türlü davranmaya hakkı yoktu. Yaşam, onların dayatmasıyla şekilleniyordu. Adalet, onların iki dudağından çıkan hükümlere bakıyordu. O zaman, araştırma ve geliştirme yolları kapalıydı. Okumak ve öğrenmek zemini yoktu. Yönetimde, dayatmacı üslup hakimdi. Buna karşı koyanların kellesi söz konusu idi.  Bu durumda, insanları sindirmeye, tembel, cahil ve hareketsiz etmeğe yetiyordu. Şayet tarihi yanılgıya düşmüyorsam 16.ncı yüzyılda, Avrupa'da başlayan Rönesans hareketi, üretime, eğitime ve uygarlığa doğru yol açıyordu. Sanayi ve üretim faaliyetinin uyanmasıyla, aydınlanma ile birlikte, insan haklarına dönük, yepyeni bir dünya anlayışı doğuyordu. Bilimin, üretimin, kültürün ve ticaretin gelişmeye yüz tuttuğu bir çağ geliyordu. J.J. Roesseau, Voltaire, Montesquieu gibi keskin kalemler, insanın haklarıyla özgürlüğü savunuyorlardı.  Hak ve yaşam kalitesi üzerinde duruyorlardı. Ve böylece, toplumları uyandırıyorlardı. 

Sizleri bilmiyorum ama bana göre okumanın öğreteceği şeyler çoktur. Okumak, kendinizden önce, başkalarını düşünmeyi öğretir. Başka insanlara yardımcı olurken, kendinize daha çok yakın olacağınızı duyurur. Kültürlü insan: Başkasından intikam almayı, insanlara kötü davranmayı, öfkelenmeyi,  incitmeyi, saldırganlığı  ve kıskançlığı düşünmez. Okuyarak belli bir düzeyi yakalayan insan: Dürüstlük ve ahlâk ile ilgili değerler çıtasını yüksek tutar, aldanmaz ve aldatmaz, kışkırtmalara kapılmaz, her olayı, sorumluluk bilinciyle karşılar.

Değerli Okurlar! Genellikle, başkalarını suçlamayı severiz değil mi? Kusuru ve kabahati, başkalarına yüklemek isteriz. Hep karşı tarafı suçlamak da yeni gerginliklere ve huzursuzluğa yol açacaktır. Oysa, okumadan, doğrusunu bulmak nasıl olacaktır. Bakınız! ilk inen yüce ayet: “OKU” emriyle gelmiştir. “OKU” emri de, aydınlanma ve bilgi ile donanma mesajını getirmiştir. Bu anlamda din: Cehaleti, geriliği ve yoksulluğu, kesinlikle reddetmiştir. Din: Okumak ve aydınlanmak emriyle, yeniliğe ve çağdaşlığa giden yolu göstermiştir. Önde olmanın önemine de işaret etmiştir.  Toplumlar ve insanlar için itibar, saygınlık ve etkinlik kazanmanın ilk şartı, bilgi ve teknolojinin gelişmesinde yatar.  Uygarlık,  eşit insan haklarında, kültür zenginliği ve kaliteli yaşam düzeyinde aranmalıdır. Uygarlık, okumanın ve sosyal gelişmelerin ucundadır. O halde çocuklarımızı, gençlerimizi bu ruhla yetiştirmekten başka çaremiz var mıdır? Uygarlık, okuma aşkıyla başlar ve başlamalıdır da. Böylece de, insan olmanın erdemine varılır. Acaba sizce yanlış mı düşünüyorum? Hoşça kalın, dostça kalın!