Değerli okurlar! Hiç düşündünüz mü? Bir toplumun çöküş alametleri nedir diye? İzin verirseniz bu alametlerden bazılarını ifade edeyim: Dayanışmanın yok olması, üretimin zayıflaması, tüketim çılgınlığı, bilhassa dolaylı vergilerin artması, liyakatin dikkate alınmaması, hak ve hukuka uyulmaması, adaletsizliğin yaygınlaşması, umutların kırılması, göçün hızlanması, bir gurur ve kibir, gösteriş, riyakarlık ve yalakalığın artması, bedavacılık. Ve en kötüsü de her şey normalmiş gibi, bütün bunları görmezden gelen ve kabullenen bir topluluğun olması.Bu durumlar daha da çoğaltılabilir. Acaba bir toplumun bulunduğu coğrafya kader midir? Kader ise bu kaderden kurtulmak olasılığı yok mudur? Kim ne derse desin bir toplumdaki adaletsizlik o toplumun medeniyetini mahveder ve mağluplar galipleri de taklit etmezler mi?
Bilindiği üzere 2021 yılı Aralık ayından bu yana küresel düzeyde fiyat artışlarına tanıklık ediyoruz. Aynı zamanda dünya tarihinde görülmemiş negatif faiz uygulamasının neticesi olan hiperenflasyonu da deneyim ve tecrübe tecrübe etmiyor muyuz? Piyasada, çarşıda, pazarda fiyatı artmayan bir ürün, hizmet yok. Gıda ve enerji hayatın en temel ihtiyaçları. Acaba gıdasız ve enerjisiz bir gelecek (yarın) düşünebilmek mümkün müdür? Bu kalemlerdeki fiyat artışlarının etkisini çok derinden hissediyoruz gerçekten. Bakınız! Son aylarda ekonomik gelişmelerin yanında Ukrayna Krizi’ ne bağlı olarak doğal gaz fiyatlarında ve tedarikinde büyük sorunlar meydana geldiği herkesin malumudur. Geçtiğimiz kışın en soğuk günlerinde sanayimizin üretimi yaklaşık on beş gün düşürdüğünü unuttuk mu? 2022’de doğal gaza neredeyse %300’e varan bir zam yapıldı. Bugün önemli miktarda enerji tüketen sanayiler üretimi düşürme noktasında karar aşamasına gelmiştir. Özellikle sadece doğal gaz abonesi olan fabrikalar zorlanmaktadır. Kömür ve diğer katı yakıtlarda da fiyat artışları yaşandığını biliyoruz. Ancak bu kaynaklarda tedarik riski olmaması ve doğal gazda yaşanan şoklar göz önüne alındığında artık bu noktada bir şeyler yapılması gerektiği de anlaşılmıyor mu? Öyleyse çevreci ancak dışa bağımlı bir enerji kaynağına bağlı yatırım yapmış işletmeler bugün bunun cezasını çekmiyor mu? Acaba bu güzelim ülkede, sanayi kentlerimizde “doğal gaz kesintisiz tedarik edilecek mi, fiyatı ne olacak?” gibi soruların cevabını bilmeden hangi üretim planı yapılabilir? Bugün fevkalade şartlar Almanya’da kömürle çalışan termik santrallerin yeniden devreye alınmasına neden olduğunun da farkında mıyız? Üretimin devam etmesi ve doğal gaza kendini bağlamış işletmelerin cezalandırılıyor durumda kalmasının önüne geçilmesi için belli bölgelerde ve şartlarda katı yakıt kullanımının önü açılabilir mi? Acaba gelinin noktada kömüre izin verilebilir mi?
Bugünlerde af söylentileri yine gündemde yerini koruyor. Bakınız! Demedi demeyin! Toplumdaki Af söylenti ve beklentileri, yasaların gücünü zayıflatır. Haksızlıkları hakka dönüştürür. Hak ve hukuka uyan, toplumsal yaşama inanan insanların inancını, güvenini zedeler. Güvenlik algısını negatif etkiler. Toplumda zaten zayıf olan ve sorgulanan adalet duygularını, yerle bir eder. Kanunları değersizleştirir, “nasılsa af çıkar” söylemiyle, hukuk devleti olgusu, guguk devleti olarak algılanır. Kim ne derse desin, ne düşünürse düşünsün evrensel hukukta iyi suç, kötü suç ayrımı olmadığını düşünenlerdenim.
Yurtiçi gezilerde, seyahatlerde ülkemizin güzellikleri karşısında, büyük haz alırken, dikkat çeken ve üzen gelişmelere de tanık oluyoruz. Özellikle de plansız ve programsız yapılan yatırımlarla betonlaşan kıyılarımız, yok edilen tarım alanları ve hoyratça kullanılan termal suları gibi gelişmeler ülkemizi, turizm ve tarım sektörünü, güç durumda bırakacak özellikte de değil midir? Kabul etmek gerekir ki ülkemiz ve kentlerimizde su sıkıntısı çekmeye başladığımızın farkında olmak da gerekmez mi? Öyleyse gerekli tedbirlerin alınması zamanı da gelmedi mi? Giderek ağırlaşan toplumsal sorunlara çözüm aramak da gerekmez mi? Hoşca kalın dostça kalın!